Bu emrin veriliş nedeni bellidir: Hiç yemin etmemeliyiz: “Ne gök üzerine, çünkü orası Tanrı’nın tahtıdır; ne yer üzerine, çünkü orası O’nun ayak taburesidir; ne de Yeruşalim üzerine, çünkü orası Büyük Kral’ın kentidir. Başınızın üzerine de ant içmeyin. Çünkü saçınızın tek telini ak ya da kara edemezsiniz.” 40Bkz. M atta 5:34-36. Ed. BDD 66.2
Her şey Allah’tan gelir. Almadığımız hiçbir şey yoktur; dahası, bizim için Mesih’in kanıyla satın alınmamış olan hiçbir şeyimiz yoktur. Sahip olduğumuz her şey bize haçla damgalan-mış, tüm tahminlerin ötesinde değerli olan kanla satın alınmış olarak gelmektedir, zira bu Allah’ın yaşamıdır. Bu nedenle, sö zümüzü yerine getireceğimize dair, sanki kendimizinmiş gibi, teminat olarak göstermeye hakkımız olan hiçbir şey yoktur. BDD 66.3
Yahudiler üçüncü emrin Allah’ın adının saygısızca kul-lanılmasını yasakladığını anlamışlardı; fakat başka yeminler kullanmakta özgür olduklarını düşünüyorlardı. Yemin etmek aralarında çok yaygındı. Musa aracılığıyla yalan yere yemin etmeleri yasaklanmıştı, fakat kendilerini bir andın getirdiği yükümlülükten muaf tutmak için pek çok hile bulmuşlardı. Kutsala gerçekten saygısız olan şeylerle iştigal etmekten kork-muyorlar, yasadaki teknik boşluklardan yararlanarak üzeri örtüldüğü sürece yalancı tanıklıktan da kaçınmıyorlardı. BDD 67.1
İsa onların bu uygulamalarını kınadı ve ant içmekteki adetlerinin Allah’ın emrini çiğnemek olduğunu beyan etti. Ancak Kurtarıcımız, söylenen şeyin gerçek ve yalnızca gerçek olduğuna Allah’ın resmiyetle tanık tutulduğu mahkeme yeminini etmeyi yasaklamadı. İsa’nın kendisi, Sanhedrin huzurundaki duruşmasında, yeminli olarak tanıklık etmeyi reddetmedi. Başrahip O’na “Yaşayan Tanrı adına ant içmeni buyuruyorum, söyle bize, Tanrı’nın Oğlu Mesih sen misin?” dedi. İsa ona “Söylediğin gibidir” yanıtını verdi (Matta 26:63, 64). Mesih Dağdaki Vaaz’da mahkeme yeminini yasaklamış olsaydı, kendi duruşmasında başrahibi azarlar, böylece izleyi-cilerinin yararına kendi öğretisini tatbik ederdi. BDD 67.2
İnsan kardeşlerini aldatmaktan korkmayan, ancak ken-dilerine öğretilenlerden, ve Allah’ın Ruhu’nun etkisiyle, Yaratıcıları’na karşı yalan söylemenin korkunç bir şey olduğunu düşünen pek çok kişi vardır. Kendilerine yemin ettirildiğinde yalnızca insanların karşısında değil, fakat Allah’ın huzurunda tanıklık ettiklerini; yalancı tanıklıkta bulunurlarsa, bunu kalbi okuyan ve kesin gerçeği bilen Allah’a karşı yapacak olduklarını hissederler. Bu günahı izleyen korkunç yargıya ilişkin bilgi, üzerlerinde kısıtlayıcı bir etki meydana getirir. BDD 67.3
Ancak sürekli olarak yeminli tanıklık verebilecek olan biri varsa, o da Mesih imanlısıdır. Sürekli olarak Allah’ın huzurundaymış gibi yaşar, her düşüncesinin, ilişkimiz olan Kişi’nin gözlerine açık olduğunu bilir; ve bunu yasal bir şekilde yapması gerektiğinde, söylediklerinin gerçek ve yalnızca gerçek olduğuna tanıklık etmesi için Allah’a başvurması onun hakkıdır. BDD 68.1
İsa sözlerine devam ederek, ant içmeyi gereksiz hale ge-tirecek bir ilkeyi ortaya koydu. Konuşma prensibinin, kesin gerçek olması gerektiğini öğretti. “‘Evet’iniz evet, ‘hayır’ınız hayır olsun. Bundan fazlası Şeytan'dandır.” 41Bkz. M atta 5:37.Çev. BDD 68.2
Bu sözler, kutsala saygısızlık sınırında olan tüm anlamsız ifadeleri ve kızgınlıkla söylenen küfürleri kınamaktadır. Top-lumda ve iş dünyasında yaygın olan aldatıcı övgüleri, gerçeğin çevresinden dolaşmayı, pohpohlayıcı ifadeleri, abartıları, ticaretteki yalan beyanları kınamaktadır. Bu sözler, olmadığı gibi görünmeye çalışan, ya da kalbindeki gerçek duyguları sözleriyle dile getirmeyen hiç kimseye doğru sözlü denileme- yeceğini öğretirler. BDD 68.3
Mesih’in bu sözlerine kulak verilseydi, kötü zanların ve yıkıcı eleştirilerin ifade edilmesini engellerlerdi; zira kim başka birinin eylemlerini ve güdülerini yorumlarken kesin gerçeği söylediğinden emin olabilir ki? Gurur, ihtiras, kişisel kırgınlık, verilen izlenimi ne kadar da sık saptırmaktadır! Bir bakış, bir söz, hatta sesin tonlaması, yalan bakımından hayati önem taşıyabilir. Hatta gerçekler dahi yanlış bir izlenim uyandıracak şekilde belirtilebilirler. Ve hakikatten “Şeytan’dandır.” BDD 68.4
Mesih imanlılarının yaptığı her şey günışığı kadar şeffaf olmalıdır. Gerçek Allah’tandır; aldatmaca ise, sayısız biçiminin her biriyle, Şeytan’dandır; ve her kim gerçeğin düz çizgisinden herhangi bir şekilde ayrılırsa, kendisini şerir olanın gücüne teslim etmektedir. Ancak kesin gerçeği söylemek hafif ya da kolay bir şey değildir. Gerçeği bilmedikçe gerçeği söyleyemeyiz; ve peşin hükümler, zihinsel önyargı, eksik bilgi, muhakeme hataları, ilgimiz olan konuların doğru şekilde anlaşılmasını ne kadar da sık engellemektedirler! Zihinlerimiz kendisi gerçek olan Kişi tarafından sürekli olarak yönlen- dirilmediği sürece gerçeği söyleyemeyiz. BDD 68.5
Mesih, elçi Pavlus aracılığıyla bize buyurmaktadır: “Sö-zünüz... her zaman lütufla dolu olsun.” “Ağzınızdan hiç kötü söz çıkmasın. İşitenler yararlansın diye, ihtiyaca göre, başka-larının gelişmesine yarayacak olanı söyleyin” (Koloseliler 4:6; Efesliler 4:29). Bu kutsal yazıların ışığında, Mesih’in dağdaki sözleri şakalı, saçma ve iffetsiz konuşmaları kınamaktadır. Sözlerimizin yalnızca dürüst değil, aynı zamanda pak olmasını da gerektirirler. BDD 69.1
Mesih’i öğrenmiş olanlar “Karanlığın meyvesiz işlerine katılmay [acaklardır]” (Efesliler 5:11). Onlar konuşmalarında da, yaşantılarında olduğu gibi, sade, dosdoğru ve dürüst ola-caklardır; zira “ağızlarında hile bulunma[mış]” olan kutsallarla paydaşlığa hazırlanmaktadırlar (Vahiy 14:5 [Kİ]). BDD 69.2