[Bu bölüm, Elçilerin İşleri 19:21—41; 20:1 ayetlerine dayanmaktadır.]
Efes üç yıldan uzun bir süredir Pavlus’un çalışmasının merkeziydi. Burada gelişen bir kilise kurulmuştu ve müjde bu kentten tüm Asya eyaletine, hem Yahudiler hem de Uluslar arasına yayılıyordu. EI 251.1
Elçi bir süredir başka bir müjdeleme yolculuğu tasarlamaktaydı. “Makedonya ve Ahaya’dan geçip Yeruşalim’e gitmeye karar verdi. ‘Oraya gittikten sonra Roma’yı da görmem gerek’ diyordu.” Bu plana uygun olarak “yardımcılarından ikisini, Timoteos ile Erastus’u Makedonya’ya gönder[di];” fakat Efes’teki çalışmanın halen kendi varlığını gerektirdiğini hissederek, Pentikost’tan sonrasına kadar kalmaya karar verdi. Ancak çok geçmeden gidişini hızlandıran bir olay meydana geldi. EI 251.2
Efes’te yılda bir kez tanrıça Diana’nın şerefine özel törenler düzenleniyordu. Bunlar, eyaletin dört bir yanından pek çok kişiyi oraya çekiyordu. Bu süre içinde, büyük şatafat ve ihtişamla eğlenceler düzenleniyordu. EI 251.3
Bu şenlik dönemi imana yeni gelmiş olanlar için bir denenme zamanı oldu. Tiranus’un okulunda bir araya gelen imanlılar topluluğu bayram korosunda ahenksiz bir nota olmuşlardı ve her türlü alaylara, kınamalara ve hakaretlere maruz kalıyorlardı. Pavlus’un çalışmaları putperest ibadetine etkili bir darbe indirmişti, bunun sonucunda ulusal bayrama katılımda ve ibadet edenlerin coşkunluğunda gözle görülür bir düşüş meydana gelmişti. Öğretilerinin etkisi imana ihtida eden kişilerin çok ötesine uzanıyordu. Yeni öğretileri açıkça kabul etmeyen pek çok kişi, kendi putperest tanrılarına tüm güvenlerini yitirecek kadar aydınlanmışlardı. EI 251.4
Ayrıca başka bir hoşnutsuzluk nedeni daha vardı. Efes’te Diana’nın tapınağının ve görünümünün modeli olarak yapılan küçük kutsal maketlerin ve heykelciklerin üretiminden ve satışından geniş ve kârlı bir iş türemişti. Bu iş koluyla ilgilenenler kazançlarının azaldığını gördüler ve tümü bu hoşa gitmeyen değişimi Pavlus’un çalışmalarına bağlamak için birleştiler. EI 252.1
Gümüş maket üreticisi olan Dimitrios, kendi meslektaşlarını bir araya toplayarak şöyle dedi: “Efendiler, bu işten büyük kazanç sağladığımızı biliyorsunuz. Ama Pavlus denen bu adamın, elle yapılan tanrıların gerçek tanrılar olmadığını söyleyerek yalnız Efes’te değil, neredeyse bütün Asya İli’nde çok sayıda kişiyi kandırıp saptırdığını görüyor ve duyuyorsunuz. Hem bu sanatımız saygınlığını yitirmek tehlikesiyle karşı karşıyadır, hem de ulu tan-rıça Artemis’in Tapınağı’nın hiçe sayılması ve bütün Asya İli’yle bütün dünyanın tapındığı tanrıçanın, ululuğundan yoksun kalması tehlikesi vardır.” Bu sözler halkın tahrik edilmeye uygun duygularını uyandırdı. “Oradakiler bunu duyunca öfkeyle doldular. ‘Efesliler’in Artemisi uludur!’ diye bağırmaya başladılar.” EI 252.2
Bu konuşmanın haberi hızla yayıldı. “Kent büsbütün karıştı.” Pavlus’u aradılar, fakat elçi bulunamadı. Tehlikeyi haber alan kardeşleri onu oradan uzaklaştırmışlardı. Elçiyi korumak için Allah’ın melekleri gönderilmişti; şehit olarak öleceği zaman henüz gelmemişti. EI 252.3
Kalabalık, öfkelerini gösterecek asıl hedefi bulamayınca, “Pavlus’un yol arkadaşlarından Makedonyalı Gayus ve Aristarhus’u yakalayıp sürükleyerek birlikte tiyatroya koşuştu.” EI 252.4
Pavlus’un saklanma yeri fazla uzak değildi ve çok geçmeden sevgili kardeşlerinin içine düştükleri tehlikeyi öğrendi. Kendi güvenliğini unutarak, kargaşa çıkaranlara hitap etmek üzere bir an önce tiyatroya gitmek istedi. Fakat “öğrenciler onu bırakmadı.” Gayus ve Aristarhus halkın istediği kurban değillerdi; onların ciddi bir zarara uğranması beklenmiyordu. Ancak elçinin solgun ve endişelerden yorgun düşmüş yüzü görülecek olsa, hemen kalabalığın en hiddetli duygularını uyandıracak ve hayatını insanî yöntemlerle kurtarmanın en küçük olasılığı bile olmayacaktı. EI 253.1
Pavlus halen kalabalığın huzurunda gerçeği savunmaya can atıyordu, fakat en sonunda tiyatrodan gelen bir uyarı mesajıyla durduruldu. “Pavlus’un dostu olan bazı Asya İli yöneticileri ona haber yollayarak tiyatroda görünmemesi için yalvardılar.” EI 253.2
Tiyatrodaki kargaşa sürekli olarak artıyordu. “Topluluk karışıklık içindeydi. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Çoğu ne için toplandığını bile bilmiyordu.” Pavlus’un ve bazı yoldaşlarının İbrani soyundan olmaları, Yahudilerin telaşla kendilerinin ona ve işine sempati beslemediklerini açıkça göstermeye çalışmalarına neden oldu. Bu nedenle konuyu halkın önünde çözmek için kendi aralarından birini öne çıkardılar. Seçilen kişi zanaatkârlardan biri, bakırcı olan İskender’di; Pavlus daha sonraları onun kendisine çok kötülük ettiğinden bahsetti (2. Timoteos 4:14). İskender muazzam yeteneğe sahip bir adamdı ve tüm enerjisini halkın gazabını yalnızca Pavlus’a ve yoldaşlarına yönlendirmek üzere kullandı. Fakat kalabalık İskender’in Yahudi olduğunu görerek onu bir kenara itti ve “hep bir ağızdan yaklaşık iki saat boyunca, ‘Efesliler’in Artemisi uludur!’ diye bağırıp durdu.” EI 253.3
En sonunda iyice yorulduklarından sustular ve bir anlık bir sessizlik oldu. O zaman kentin sicil memuru kalabalığın dikkatini çekti ve görevi sayesinde sesini duyurabildi. Halka kendi zeminlerinde karşılık verdi ve mevcut kargaşa için hiçbir neden olmadığını gösterdi. Onların mantığına hitap etti. ” ‘Ey Efesliler’ dedi, ‘Efes Kenti’nin, ulu Artemis Tapınağı’nın ve gökten düşen kutsal taşın bekçisi olduğunu bilmeyen var mı? Bunları hiç kimse inkâr edemez. Bunun için sakin olmanız ve düşüncesiz bir şey yapmamanız gerekir. Buraya getirdiğiniz bu adamlar, ne tapınakları yağma ettiler, ne de tanrıçamıza sövdüler. Dimit- rios ve sanatçı arkadaşlarının herhangi birinden şikâyeti varsa, mahkemeler açık, yargıçlar da var. Karşılıklı suçlamalarını orada yapsınlar. Soruşturacağınız başka bir durum varsa, bunun yasal bir toplantıda çözümlenmesi gerekir. Bugünkü olaylardan ötürü ayaklanma suçundan yargılanmak tehlikesindeyiz. Hiçbir gerekçesi olmayan bu kargaşanın hesabını veremeyeceğiz.’ Bunları söyledikten sonra topluluğu dağıttı.” EI 253.4
Dimitrios konuşmasında “Bu sanatımız [tehlikeyle] karşı karşıyadır” demişti. Bu sözler Efes’teki kargaşanın asıl nedenini ve elçileri çalışmalarında izleyen pek çok zulmün nedenini ortaya koymaktadır. Dimitrios ve meslektaşları müjdenin öğretilmesi ve yayılmasıyla heykel yapımcılığı işinin tehlikeye girdiğini görmüşlerdi. Pagan rahiplerin ve zanaatkârların gelirleri tehlike altındaydı, bu nedenle Pavlus’a karşı bu kadar sert bir düşmanlıkla ayaklandılar. EI 254.1
Sicil memurunun ve kentte saygıdeğer makamlarda bulunan diğer kişilerin kararı Pavlus’u halkın önünde kanunsuz davranış suçlamalarından aklamıştı. Bu, Hristiyanlığın yanılgılar ve batıl inançlar üzerindeki başka bir zaferiydi. Allah, kendi elçisini korumak ve başıboş kalabalığı kontrol altında tutmak için yüksek bir bürokratı çıkarmıştı. Pavlus’un kalbi, hayatı korunduğu ve Efes’teki kargaşayla Hristiyanlığın itibarı sarsılmadığı için Allah’a karşı minnetle doldu. EI 254.2
“Pavlus, kargaşalık yatıştıktan sonra öğrencileri çağırtıp onları yüreklendirdi. Sonra kendilerine veda ederek Makedonya’ya gitmek üzere yola çıktı.” Bu yolculukta kendisine iki sadık Efesli kardeş, Tihikos ile Trofimos eşlik ediyordu. EI 254.3
Pavlus’un Efes’teki çalışmaları sonuçlanmıştı. Oradaki hizmeti, pek çok denenmeyle ve derin acılarla geçen aralıksız bir çalışma dönemi olmuştu. Kamuya açık yerlerde ve evden eve gezerek halka öğretmiş, pek çok gözyaşı dökerek onları eğitmiş ve uyarmıştı. Sürekli olarak, halkın duygularını ona karşı kışkırtmak için hiçbir fırsatı kaçırmayan Yahudilerin düşmanlığıyla karşılaşmıştı. EI 255.1
Bir yandan düşmanlığa karşı savaş verirken, müjde işini yorulmak bilmeyen bir gayretle ilerletirken ve imanda henüz genç olan bir kilisenin çıkarlarını gözetirken, Pavlus aynı zamanda canında tüm kiliseler için ağır bir yük taşıyordu. EI 255.2
Kendi kurduğu bazı kiliselerden gelen sapkınlık haberleri ona büyük acı veriyordu. Onların yararına gösterdiği çabaların boşuna olduğunun ortaya çıkmasından korkuyordu. Kendi işini etkisiz hale getirmek üzere kullanılan yöntemleri öğrendiğinde, pek çok uykusuz geceyi duayla ve ciddi düşüncelerle geçirdi. Fırsat buldukça ve kiliselerin durumu gerektirdikçe onlara yazarak, tekdir, öğüt, uyarı ve cesaret verdi. Bu mektuplarda elçi kendi denenmeleri üzerinde durmaz, ancak Mesih’in davasında çalışmalarının ve çektiği sıkıntıların izleri ara sıra görülür. Kırbaçlanmaya ve hapse atılmaya, soğuk, açlık ve susuzluğa, karadaki ve denizdeki, kentteki ve çöldeki, kendi yurttaşlarından, putperestlerden ve sahte kardeşlerden gelen tehlikelere - tüm bunlara müjdenin uğruna dayandı. “İftiraya uğra[dı],” 1Bkz. 1. Korintliler 4:13.“sövüldü,” 2Bkz. 1. Korintliler 4:12. “her şeyin döküntüsü” 3Bkz. 1. Korintliler 4:13.oldu, “şaşır[mış]” 4Bkz. 2. Korintliler 4:8. halde kaldı, “zulmedil[di],“ 5Bkz. 1. Korintliler 4:12. “her yönden sıkıştırıl[dı],“ 6Bkz. 2. Korintliler 4:8. “her saat... tehlikeye” 7Bkz. 1. Korintliler 15:30.atıldı, “İsa uğruna sürekli olarak ölüme teslim edil[di].” 8Bkz. 2. Korintliler 4:11. EI 255.3
Sürekli düşmanlık fırtınasının, düşmanların gürültüsünün ve dostların terk edişlerinin arasında, cesur elçi neredeyse cesaretini kaybedecekti. Fakat geriye dönüp Golgota’ya baktı ve Çarmıha Gerilmiş Olan’a dair bilgiyi yaymak için yeni bir gayretle, ısrarla devam etti. O yalnızca Mesih’in kendisinden önce yürümüş olduğu kan lekeli yolda yürüyordu. Zırhını Kurtarıcısı’nın ayakları dibine koyuncaya dek, hiçbir zaman savaştan terhis olmayı istemedi. EI 256.1