Pavlus, Korint kilisesine ilk mektubunda imanlılara Allah’ın yeryüzündeki işine destek olmanın altında yatan genel ilkelerle ilgili talimatlar verdi. Onların yararına yaptığı elçisel çalışmalarla ilgili yazarak, şunları sordu: EI 289.1
“Kim kendi parasıyla askerlik yapar? Kim bağ diker de ürününü yemez? Kim sürüyü güder de sütünden içmez? İnsansal açıdan mı söylüyorum bunları? Kutsal Yasa da aynı şeyleri söylemiyor mu? Musa’nın Yasası’nda, ‘Harman döven öküzün ağzını bağlamayacaksın’ diye yazılmıştır. Tanrı’nın kaygısı öküzler mi, yoksa bunu özellikle bizim için mi söylüyor? Kuşkusuz, bizim için yazılmıştır bu. Çünkü çift sürenin umutla sürmesi, harman dövenin de harmana ortak olma umuduyla dövmesi gerekir.” Elçi ayrıca “Aranıza ruhsal tohumlar ektiysek, sizden maddesel bir harman biçmemiz çok mu?” diye sordu. “Başkalarının sizden yardım almaya hakları varsa, bizim daha çok hakkımız yok mu? Ama biz bu hakkımızı kullanmadık. Mesih Müjdesi’nin yayılmasına engel olmayalım diye her şeye katlanıyoruz. Tapınakta çalışanların tapınaktan beslendiklerini, sunakta görevli olanların da sunakta adanan adaklardan pay aldıklarını bilmiyor musunuz? Bunun gibi, Rab Müjde’yi yayanların da geçimlerini Müjde’den sağlamasını buyurdu” (1. Korintliler 9:7—14). EI 289.2
Elçi burada, Rabb’in tapınakta hizmet eden rahiplerin geçimiyle ilgili planına atıfta bulunuyordu. Bu kutsal görev için ayrılan kişiler, hizmet ederek ruhsal bereketleri almalarını sağladıkları kardeşleri tarafından destekleniyorlardı. “Levioğulları’ndan olup kâhinlik görevini üstlenenlere Kutsal Yasa uyarınca halktan... ondalık almaları buyrulmuştur” (İb- raniler 7:5). Levi oymağı Rab tarafından tapınakla ve rahiplikle ilgili kutsal görevler için seçilmişti. Rahiple ilgili olarak, “Tanrınız RAB, önünde dursunlar, her zaman adıyla hizmet etsinler diye... onu ve oğullarını seçti” denilmişti (Yasanın Tekrarı 18:5). Tüm kazancın onda biri Rab tarafından kendisinin olarak talep ediliyor, ondalığı vermemek de O’nun tarafından soygun olarak görülüyordu. EI 290.1
Pavlus, “Bunun gibi, Rab Müjde’yi yayanların da geçimlerini Müjde’den sağlamasını buyurdu” derken, hizmeti desteklemek için tasarlanmış olan bu plana atıfta bulunuyordu. Daha sonra elçi, Timoteos’a yazdığında, “İşçi ücretini hak eder” dedi (1. Timoteos 5:18). EI 290.2
Ondalık ödenmesi Allah’ın hizmetinin desteklenmesi için tasarısının yalnızca bir bölümüydü. Çeşitli armağanlar ve sunular ilahî olarak belirlenmişti. Yahudi sisteminde halka hem Allah’ın davasını desteklemek hem de muhtaç durumda olanların ihtiyaçlarını karşılamak için cömertlik ruhu beslemeleri öğretiliyordu. Özel olaylar için gönüllü sunular vardı. Hasatta ve bağbozumunda, tarlanın ilk ürünleri -tahıllar, şarap ve yağ- Rabb’e bir sunu olarak adanıyordu. Hasat sonrası kalan başaklar ve tarlanın köşeleri fakirler için ayrılıyordu. Koyunlar kırkıldığında yünün ve harman yerinde buğday dövüldüğünde tahılın ilk ürünleri Allah için ayrılıyordu. Tüm hayvanların ilk doğanları için de böyleydi, ayrıca ilk doğan oğul için bir kefaret ücreti ödeniyordu. İlk ürünler tapınakta Rabb’in önünde sunulmalıydı, bundan sonra da rahiplerin kullanımına ayrılıyorlardı. EI 290.3
Rab bu hayırseverlik sistemi ile İsrail’e her şeyde kendisinin ilk sırada olması gerektiğini öğretmeye çalıştı. Böylece onlara, tarlalarının, büyükbaş ve küçükbaş hayvan sürülerinin asıl sahibinin Allah olduğu; ekini büyüten ve olgunlaştıran günışı- ğını ve yağmuru onlara gönderenin O olduğu hatırlatılıyordu. Sahip oldukları her şey O’nundu; onlar yalnızca O’nun mallarının vekilharçlarıydılar. EI 290.4
Ayrıcalıkları Yahudi ulusunun ayrıcalıklarından kat kat fazla olan Hristiyanların, Yahudilerin verdiğinden daha az serbest bir şekilde vermeleri Allah’ın tasarısı değildir. Kurtarıcı, “Kime çok verilmişse, ondan çok istenecek” diye beyan etti (Luka 12:48). İbraniler’den istenen cömertlik, büyük ölçüde kendi uluslarının yararınaydı; bugün Allah’ın işi dünyanın dört bir yanına yayılmaktadır. Mesih, izleyicilerinin ellerine müjdenin hazinelerini vermiş ve onlara kurtuluşun sevinçli haberini dünyaya iletme sorumluluğunu yüklemiştir. Şüphesiz bizim yükümlülüklerimiz eski İsrail’in yükümlülüklerinden çok daha büyüktür. EI 291.1
Allah’ın işi büyüdükçe, yardım çağrıları gitgide daha sık ge-lecektir. Bu çağrılara yanıt verilebilmesi için, Hristiyanların “Ta-pınağımda yiyecek bulunması için bütün ondalıklarınızı ambara getirin” emrine kulak vermeleri gerekir (Malaki 3:10). Hristiyan- lık iddiasındakiler ondalıklarını ve sunularını sadakatle Allah’a getirselerdi, O’nun hazinesi dolu olacaktı. O zaman, müjdenin desteklenmesi amacıyla para toplamak için kermeslere, piyangolara veya coşkulu partilere başvurmaya gerek kalmazdı. EI 291.2
İnsanlar servetlerini zevk düşkünlüğünde, arzuların tatmin edilmesinde, kişisel süslerde ya da evlerinin süslenmesinde kullanmaları için ayartılmaktadır. Pek çok kilise üyesi bu amaçlar için serbestçe, hatta müsrifçe harcama yapmaktan kaçınmamaktadır. Fakat Rabb’in yeryüzündeki işini ilerletmek için O’nun hazinesine vermeleri istendiğinde itiraz etmektedirler. Bazen, başka türlü yapamayacaklarını hissederek, gereksiz zevklere harcadıklarından çok daha düşük bir miktarı azar azar vermektedirler. Mesih’in hizmeti için gerçek bir sevgi, canların kurtuluşuna ciddi bir ilgi göstermezler. Böylelerinin Hristiyan hayatlarının ancak sefil ve hastalıklı bir halde olmasına şaşmamalı! EI 291.3
Kalbi Mesih’in sevgisiyle ışıldayan kimse, insana teslim edilmiş en yüce ve en kutsal görev olan iyiliğin, merhametin ve gerçeğin hazinelerini dünyaya sunulması işinin ilerlemesine yardımcı olmayı yalnızca bir görev değil, aynı zamanda zevk sayar. EI 292.1
İnsanları haklı bir şekilde Allah’a ait olan serveti benliğin tatmini için kendi ellerinde tutmaya yönlendiren şey açgözlülük ruhudur, bu ruh ise şimdi de O’nun için peygamberi aracılığıyla halkını azarladığı zamanki kadar iğrençtir; o zaman şöyle demişti: “İnsan Tanrı’dan çalar mı? Oysa siz benden çalıyorsunuz. ‘Senden nasıl çalıyoruz?’ diye soruyorsunuz. Ondalıkları, sunuları çalıyorsunuz. Siz lanete uğradınız. Çünkü bütün ulus benden çalıyorsunuz” (Malaki 3:8, 9). EI 292.2
Cömerlik ruhu göğün ruhudur. Bu ruh en yüce tezahürünü Mesih’in çarmıh üzerinde verdiği kurbanlığında bulur. Baba bizim yararımıza biricik Oğlu’nu verdi; Mesih de, sahip olduğu her şeyi bırakarak, insanın kurtulabilmesi için kendisini verdi. Golgota’daki haç, Kurtarıcı’nın her izleyicisinin hayırseverlik duygularına hitap etmelidir. Orada örneklenen ilke, her zaman vermektir. ” ‘Tanrı’da yaşıyorum’ diyen, Mesih’in yürüdüğü yolda yürümelidir” (1. Yuhanna 2:6). EI 292.3
Öte yandan, bencillik ruhu ise Şeytan’ın ruhudur. Dünyaya ait olanların hayatlarında örneklenen ilke, her zaman almaktır. Böylece mutluluk ve rahatlık sağlamayı umarlar, ancak ektikleri tohumların meyvesi sefalet ve ölümdür. EI 292.4
Allah çocuklarını bereketlemeyi bırakıncaya dek onlar O’nun talep ettiği kısmı O’na iade etmeye borçludur. Yalnızca Rabb’e ait olan kısmı O’na vermekle kalmamalı, ayrıca O’nun hazinesine şükran sunusu olarak cömert bir armağan da getirmelidirler. Aldıkları bereketlerin ilk ürünlerini, yani en seçkin mallarını, en iyi ve en kutsal hizmetlerini sevinçli kalplerle Yaratıcı’ya adamalıdırlar. Böylelikle zengin bereketler elde edeceklerdir. Allah onların canlarını suları tükenmeyen sulanmış bir bahçe1Bkz. Yeşaya 58:11. gibi yapacaktır. Ve son büyük hasat toplandığında, Efendi’ye getirmelerinin sağlandığı demetler, kendilerine verilen yeteneklerin özverili kullanımının karşılığı olacaktır. EI 292.5
Hararetli çalışma içinde yer alan Allah’ın seçilmiş habercileri, hiçbir zaman kardeşlerinin duygudaş ve gönülden yardımlarıyla desteklenmeden, ‘kendi paralarıyla askerlik yapmaya’ zorlanma- malıdırlar. Kilise üyelerinin üzerine düşen, kendilerini hizmete verebilmek için dünyasal işlerini bırakan kişilerle cömertçe ilgilenmektir. Allah’ın hizmetkârları teşvik edildiğinde, O’nun davası büyük ölçüde ilerler. Fakat insanların bencilliği nedeniyle hak ettikleri destek alıkonulduğunda elleri zayıflar ve çoğunlukla yararlılıkları ciddi biçimde zarar görür. EI 293.1
O’nun izleyicileri olma iddiasında bulunmalarına rağmen, kendini adamış işçilerin etkin hizmette yer alırlarken hayatın gerekliliklerini karşılayamamalarına izin verenlere karşı Allah’ın hoşnutsuzluğu alevlenir. Bu bencil kişiler yalnızca Rabb’in parasını kötüye kullanmalarından dolayı değil, ayrıca tuttukları yolun O’nun sadık hizmetkârlarının üzerine getirdiği sıkıntı ve kederden ötürü de hesap vermeye çağrılacaklardır. Hizmet işine çağrılan ve göreve çağrıldıklarında her şeyden vazgeçerek Allah’ın hizmetinde yer alan kişiler, özverili çabalarından ötürü kendilerini ve ailelerini geçindirmeye yetecek ücreti almalıdırlar. EI 293.2
Dünyasal işlerin zihinsel ve fiziksel olan çeşitli dallarında, sadık işçiler iyi ücretler kazanabilirler. Gerçeği yayma ve canları Mesih’e yönlendirme işi, sıradan herhangi bir iş kolundan daha fazla öneme sahip değil midir? Ve bu işte sadakatle çalışanlar, bol ücreti adil bir şekilde hak etmemekte midirler? Ahlâkî ve fiziksel iyilik için çalışmanın görece değerini takdir etmemizle, dünyasal olana nazaran göksel olanı nasıl değerlendirdiğimizi gösteririz. EI 293.3
Hizmetin desteklenmesi amacıyla hazinede kaynaklar bulu-nabilmesi ve müjdeleme teşebbüslerindeki yardım çağrılarının karşılanabilmesi için, Allah’ın halkının sevinçle ve cömertçe ver-meleri gereklidir. Allah’ın davasının ihtiyaçlarını kiliselerin gö-zünün önünde tutmak ve onlara cömert olmayı öğretmek için, hizmetkârlar üzerine ciddi bir sorumluluk düşmektedir. Bu ihmal edildiğinde ve kiliseler başkalarının ihtiyaçları için vermekten geri kaldığında, yalnızca Rabb’in işi zarar görmekle kalmaz, ayrıca imanlılara gelmesi gereken bereketler de alıkonulur. EI 294.1
Çok fakir olanlar dahi sunularını Allah’a getirmelidir. İhtiyaçları kendilerininkinden daha acil olanlara yardım etmek için özveri göstererek, Mesih’in lütfunun paydaşları olmalıdırlar. Fakir kişinin armağanı, özverinin meyvesi, Allah’ın önüne hoş kokulu tütsü gibi gelir. Ve her fedakârlık eylemi veren kişinin kalbinde hayırseverlik ruhunu güçlendirir, onu zengin olan, fakat fakirliği aracılığıyla zengin olabilmemiz için bizim uğrumuza fakir olan Kişi’yle daha yakın bir müttefik haline getirir. EI 294.2
Hazineye iki bakır para -tüm varlığını- atan dul kadının eylemi, fakirlikle boğuşmasına rağmen Allah’ın davasına kendi armağanlarıyla yardımcı olmayı arzu eden kimseleri teşvik etmek için kayda geçirilmiştir. Mesih, öğrencilerin dikkatini “geçinmek için elinde ne varsa, tümünü” vermiş olan bu kadına çekti (Markos 12:44). O, kadının verdiği armağanı, bağışları özveri gerektirmeyen kişilerin büyük sunularından daha değerli saydı. Bu kişiler sahip oldukları bolluklardan küçük bir kısmını vermişlerdi. Dul kadın sunusunu verebilmek için kendisini hayatın gereksinimlerinden bile mahrum bırakmış, ertesi günkü ihtiyaçlarını karşılaması için Allah’a güvenmişti. Kurtarıcı onunla ilgili olarak şunları söyledi: “Size doğrusunu söyleyeyim... bu yoksul dul kadın kutuya herkesten daha çok para attı” (43. ayet). Böylece O, armağanın değerinin miktarla değil, verilen oranla ve vereni harekete geçiren güdüyle değer-lendirildiğini öğretti. EI 294.3
Elçi Pavlus kiliseler arasındaki hizmetinde, yeni mühtedile- rin kalplerine Allah’ın davası için büyük işler yapma arzusunu ilham edebilmek için yorulmak bilmeden çaba gösteriyordu. Çoğunlukla onları cömertlik göstermeye teşvik ediyordu. Efesli ihtiyarlara aralarında önceden yapmış olduğu işlerden bahsederek şunları söyledi: “Yaptığım her işte sizlere, böyle emek vererek güçsüzlere yardım etmemiz ve Rab İsa’nın, ‘Vermek, almaktan daha büyük mutluluktur’ diyen sözünü unutmamamız gerektiğini gösterdim.” Korintlilere, “Az eken az biçer” diye yazdı, “çok eken çok biçer. Herkes yüreğinde niyet ettiği gibi versin; isteksizce ya da zorlanmış gibi değil. Çünkü Tanrı sevinçle vereni sever” (Elçilerin İşleri 20:35; 2. Korintliler 9:6, 7). EI 294.4
Neredeyse tüm Makedonyalı imanlılar bu dünyanın malları bakımından fakirdiler, fakat kalpleri Allah’a ve O’nun gerçeğine sevgiyle dolup taşıyordu, böylece müjdeyi desteklemek için memnuniyetle verdiler. Yahudi imanlılara yardım için Ulusların kiliselerinde genel sunular toplandığında, Makedonya’daki mühtedilerin cömertliği diğer kiliselere örnek gösteriliyordu. Korintli imanlılara yazan elçi, onların dikkatini “Tanrı’nın Makedonya’daki kiliselerine sağladığı lütuf[a]” çekti; “büyük sıkıntılarla denendiklerinde, coşkun sevinçleri ve aşırı yoksullukları tam bir cömertliğe dönüştü. Ellerinden geldiği kadarını, hatta daha fazlasını kendi istekleriyle verdi[ler] ... Kutsallara yapılan yardıma katkıda bulunma ayrıcalığının kendilerine verilmesi için bize yalvarıp yakardılar” (2. Korintliler 8:1-4). EI 295.1
Makedonyalı imanlıların fedakârlıkta bulunmaya isteklilikleri, samimi adanmışlığın bir sonucuydu. Allah’ın Ruhu tarafından harekete geçirilerek, “kendilerini önce Rab’be... adadılar” (2. Korintliler 8:5), sonra da müjdenin desteklenmesi için kendi kazançlarından serbestçe vermeye istekli oldular. Onları vermeye teşvik etmek gerekli değildi; aksine, onlar başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak için kendilerini zaruri şeylerden dahi mahrum bırakmanın ayrıcalığından mutluluk duyuyorlardı. Elçi onları engellemeye çalıştığında, onlar sunularını kabul etmesi için kendisine ısrar ettiler. Sadelikleri ve dürüstlükleriyle, ve kardeşlerine olan sevgileriyle, memnuniyetle özveri gösterdiler, böylece hayırseverliğin meyveleri kendilerinde çoğaldı. EI 295.2
Pavlus, Titus’u Korint’teki imanlıları güçlendirmek üzere oraya gönderdiğinde, ona o kiliseyi vermek lütfunda geliştirmesi talimatını verdi, ayrıca imanlılara gönderdiği kişisel bir mektubunda kendi ricasını da ekledi. “İmanda, söz söylemekte, bilgide, her tür gayrette, bize beslediğiniz sevgide, her şeyde üstün olduğunuz gibi” dedi, “bu hayırlı işte de üstün olmaya bakın,” “Şimdi bu işi tamamlayın; bunu candan arzuladığınız gibi, elinizden geldiğince tamamlamaya bakın. Çünkü istek varsa, insanın elinde olmayana göre değil, elindekine göre yardımda bulunması uygundur.” “Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmeniz için, Tanrı her nimeti size bol bol sağlayacak güçtedir. ... her durumda cömert olmanız için her bakımdan zenginleştiriliyor- sunuz. Cömertliğiniz bizim aracılığımızla Tanrı’ya şükran nedeni oluyor” (2. Korintliler 8:7, 11, 12; 9:8—11). EI 296.1
Özverili cömertlik ilk kiliseyi coşkun bir sevince taşımıştı; zira imanlılar gösterdikleri çabaların müjde mesajının karanlıktaki kimselere iletilmesine katkıda bulunduğunu biliyorlardı. Hayırseverlikleri, Allah’ın lütfunu boşuna almadıklarına tanıklıkta bulunuyordu. Böylesi bir cömertliği Ruh’un kutsamasından başka ne meydana getirebilirdi? İmanlıların ve imansızların gözünde bu bir lütuf mucizesiydi. EI 296.2
Ruhsal zenginlik, Hristiyan cömertliğiyle yakından bağlantılıdır. Mesih’in izleyicileri hayatlarında Kurtarıcıları’nın iyiliğini ortaya koyma ayrıcalığından dolayı sevinmelidirler. Rabb’e verdiklerinde, hazinelerinin kendilerinden önce göksel saraylara gittiği güvencesine sahiptirler. İnsanlar mülklerini güvenceye almak mı istiyorlar? Onu çarmıha gerilmenin izlerini taşıyan ellere bıraksınlar. Zenginliklerinin tadını çıkarmak mı istiyorlar? Onu muhtaç durumda olanları ve sıkıntı çekenleri bereketlemek için kullansınlar. Mallarını arttırmak mı istiyorlar? İlahî uyarıya kulak versinler: “Servetinle ve ürününün turfandasıyla RAB’bi onurlandır. O zaman ambarların tıka basa dolar, teknelerin yeni şarapla dolup taşar” (Süleyman’ın Özdeyişleri 3:9-10). Mal varlıklarını bencil amaçlarla ellerinde tutmaya çalıştıklarında, bu ebedî kayıplarına neden olacaktır. Fakat hazinelerini Allah’a bıraktıklarında, o andan itibaren O’nun imzasını taşır. O’nun değişmezliğiyle mühürlenir. EI 296.3
Allah, “Sulak yerde tohum eken... sizlere ne mutlu!” diye bildirmektedir (Yeşaya 32:20). Allah’ın davası ya da insanlığın ihtiyaçları yardımımızı talep ettiğinde Allah’ın armağanlarını sürekli olarak vermek, fakirliğe neden olmaz. “Adam var ki, dağıtır, ve daha ziyade kazanır; ve adam var ki, aşırı tutumludur, ancak yoksulluğa erer” (Süleyman’ın Özdeyişleri 11:24 [KM]). Tohum eken, tohumunu atarak çoğaltır. Allah’ın armağanlarını dağıtmakta sadık olanlar için de böyledir. Sahip oldukları bereketleri vererek arttırırlar. Allah, “Verin, size verilecektir” vaadinde bulundu; “iyice bastırılmış, silkelenmiş ve taşmış, dolu bir ölçekle kucağınıza boşaltılacak” (Luka 6:38). EI 297.1