[Bu bölüm, Elçilerin İşleri 27. bölüme ve 28:1-10 ayetlerine dayanmaktadır.]
Pavlus sonunda Roma’ya doğru yola çıkmıştı. Luka şöyle yazıyor: “İtalya’ya doğru yelken açmamıza karar verilince, Pavlus’la öteki bazı tutukluları Avgustus taburundan Yulius adlı bir yüzbaşıya teslim ettiler. Asya İli’nin kıyılarındaki limanlara uğrayacak olan bir Edremit gemisine binerek denize açıldık. Selanik’ten Makedonyalı Aristarhus da yanımızdaydı.” Hristiyanlık Dönemi’nin ilk yüzyılında deniz yolculuğunun kendine özgü bazı zorlukları ve tehlikeleri vardı. Gemiciler rotalarını çoğunlukla güneşin ve yıldızların konumuna göre belirlerlerdi; bunlar görünmediğinde ve fırtına belirtileri olduğunda, gemi sahipleri denize açılma riskini göze almaya korkarlardı. Yılın bir kısmında denizde güvenli sefer yapabilmek neredeyse imkânsızdı. EI 379.1
Elçi Pavlus şimdi zincire vurulmuş bir tutuklu olarak İtalya’ya yapılacak uzun ve usandırıcı yolculukta payına düşecek olan zorlayıcı deneyimlere dayanmaya çağırılıyordu. Koşullardan biri payına düşen zorluğu büyük ölçüde hafifletti - Luka ile Aristarhus’un kendisiyle gelmesine izin verilmişti. Daha sonra Koloseliler’e yazdığı mektubunda kendisinden “hapishane arkadaşım” (Koloseliler 4:10) olarak bahsetti; fakat Aristarhus’un Pavlus’un zincirlerini paylaşması, sıkıntılı olduğu zamanda ona hizmet etme isteğinden kaynaklanan kendi seçimiydi. EI 379.2
Yolculuk başarılı bir şekilde başladı. Ertesi gün Sayda limanında demirlediler. Burada yüzbaşı Yulius “Pavlus’a dostça davran[dı],” ve orada Hristiyanlar’ın bulunduğundan haberdar olarak, “ihtiyaçlarını karşılamaları için dostlarının yanına gitmesine izin verdi.” Bu izin, sağlığı zayıflamış olan elçi için çok makbule geçti. EI 380.1
Sayda'dan ayrıldıktan sonra gemi ters yönden esen rüzgârlarla karşılaştı; bu nedenle doğru rotadan saparak, yavaşça ilerleyebildi. Likya ilindeki Mirada, yüzbaşı İtalya sahiline gidecek olan büyük bir İskenderiye gemisi buldu ve tutuklularını hemen bu gemiye aktardı. Fakat rüzgârlar halen tersten esiyordu, bu nedenle gemi güçlükle ilerleyebiliyordu. Luka şöyle yazıyor: “Günlerce ağır ağır yol alarak Knidos Kenti’nin açıklarına güçlükle gelebildik. Rüzgar bize engel olduğundan Salmone burnundan dolanarak Girit’in rüzgar altından geçtik. Kıyı boyunca güçlükle ilerleyerek... Güzel Limanlar denilen bir yere geldik.” EI 380.2
Güzel Limanlarda uygun rüzgârları bekleyerek bir süre kalmaya zorlandılar. Kış hızla yaklaşıyordu; “o mevsimde deniz yolculuğu tehlikeli olacaktı;” gemiden sorumlu olanların, o yıl için deniz yolculuğu yapma mevsimi kapanmadan önce varacakları yere ulaşmaktan umudu kesmeleri gerekiyordu. Şimdi karar verilmesi gereken tek soru, Güzel Limanlar’da mı kalınacağı, yoksa kışı geçirmeye daha uygun bir yere ulaşmaya mı çalışılacağıydı. EI 380.3
Bu soru ciddiyetle tartışıldı ve sonunda yüzbaşı tarafından hem denizcilerin hem de askerlerin saygısını kazanmış olan Pavlus’a yöneltildi. Elçi tereddütsüz bir şekilde bulundukları yerde kalmayı tavsiye etti. “Bu yolculuğun yalnız yük ve gemiye değil, canlarımıza da çok zarar ve ziyan getireceğini görüyorum” dedi. Ancak “kaptanla gemi sahibi” ve yolcularla tayfaların büyük kısmı, bu öğüdü kabul etmeye isteksizdi. Demir atmış oldukları liman “kışlamaya elverişli olmadığından gemidekilerin çoğu, oradan tekrar denize açılmaya, mümkünse Feniks’e ulaşıp kışı orada geçirmeye karar verdiler. Feniks, Girit’in lodos ve karayele kapalı bir limanıdır.” EI 380.4
Yüzbaşı çoğunluğun görüşüne uymaya karar verdi. Buna göre, “güneyden hafif bir rüzgar esmeye başlayınca,” istedikleri limana kısa sürede ulaşmayı umarak, Güzel Limanlar’dan yelken açtılar. “Ne var ki, çok geçmeden... bir kasırga koptu;” “kasırgaya tutulan gemi rüzgara karşı gideme[di].” EI 381.1
Fırtınayla sürüklenen gemi, Gavdos adlı küçük bir adanın yakınına geldi ve adanın korunaklığındayken denizciler en kötüsüne hazırlandılar. Geminin batması halinde tek kaçış araçları olan cankurtaran sandalı yedekteydi ve her an parçalara ayrılabilirdi. İlk işleri bu sandalı gemiye çekmek oldu. Bundan sonra gemiyi güçlendirmek ve fırtınaya dayanabilmesi için hazırlamak üzere mümkün olan tüm önlemler alındı. Küçük adanın sağladığı yetersiz koruma onlara uzun zaman fayda sağlamadı, böylece çok geçmeden fırtınanın tüm şiddetine tekrar maruz kaldılar. EI 381.2
Fırtına tüm gece kızıştı, böylece alınan önlemlere rağmen gemi su aldı. “Ertesi gün gemiden yük atmaya başladılar.” Tekrar gece oldu, fakat rüzgâr hafiflemedi. Fırtınaya tutulmuş gemi, kırılmış direği ve yırtılmış yelkenleriyle, fırtınanın hiddetiyle ileri geri sallanıyordu. Her an, gemi fırtınanın sarsıntısı altında sallanıp titrerken, gıcırdayan tahtalar parçalanacakmış gibi duruyordu. Geminin aldığı su hızla artıyordu ve yolcularla mürettebat pompaların başında durmadan çalışıyordu. Gemide bulunan hiç kimse için bir an dahi dinlenme imkânı yoktu. Luka şöyle yazıyor: “Üçüncü gün geminin takımlarını kendi elleri[mizle] at[tık]. Günlerce ne güneş ne de yıldızlar göründü. Fırtına da olanca şiddetiyle sürdüğünden, artık kurtuluş umudunu tümden yitirmiştik.” EI 381.3
On dört gün boyunca güneşsiz ve yıldızsız gökyüzü altında sürüklendiler. Elçi, kendisi fiziksel olarak sıkıntı çekmesine rağmen, en karanlık saate teselli olacak sözler söyledi ve her acil durumda yardım elini uzattı. Sonsuz Kudret’in kolunu imanla yakaladı ve kalbini Allah’a bağlı bıraktı. Kendisi için hiçbir korkusu yoktu; Allah’ın Roma’da Mesih’in gerçeğine tanıklıkta bulunmak üzere kendisini koruyacağını biliyordu. Fakat kalbi, çevresindeki günahlı, aşağılanmış ve ölmeye hazırlıksız olan zavallı canlar için acımayla doluydu. Allah’a onların hayatlarını bağışlaması için samimiyetle yalvarırken, duasının kabul edildiği kendisine bildirildi. EI 382.1
Fırtınanın uğradığı bir kesintiyi fırsat bilen Pavlus, güvertede ayağa kalktı ve sesini yükselterek şöyle dedi: “Efendiler, beni dinleyip Girit’ten ayrılmamanız, bu zarar ve ziyana uğramamanız gerekirdi. Şimdi size öğüdüm şu: Cesur olun! Gemi mahvolacak, ama aranızda hiçbir can kaybı olmayacak. Çünkü kendisine ait olduğum, kendisine kulluk ettiğim Tanrı’nın bir meleği bu gece yanıma gelip dedi ki, ‘Korkma Pavlus, Sezar’ın önüne çıkman gerekiyor. Dahası Tanrı, seninle birlikte yolculuk edenlerin hepsini sana bağışlamıştır.’ Bunun için efendiler, cesur olun! Tanrı’ya inanıyorum ki, her şey tıpkı bana bildirildiği gibi olacak. Ancak bir adada karaya oturmamız gerekiyor.” EI 382.2
Bu sözler üzerine umut yeniden canlandı. Yolcular ve mürettebat duyarsızlıklarından silkinerek uyandılar. Hâlâ yapılması gereken çok şey vardı, yıkımdan kaçınmak için ellerinden gelen her türlü çabayı göstermeliydiler. EI 382.3
Kabaran dev siyah dalgalarla sarsılmalarının on dördüncü gecesinde, “gece yarısına doğru,” denizciler kıyıya vuran dalgaların sesini duyarak, “karaya yaklaştıklarını sezinlediler. Denizin derinliğini ölçtüler ve yirmi kulaç olduğunu gördüler. Biraz iler-ledikten sonra bir daha ölçtüler, on beş kulaç olduğunu gördüler. Kayalıklara bindirmekten korkarak kıçtan dört demir attılar ve günün tez doğması için dua ettiler.” Luka böyle yazdı. EI 382.4
Gün ağarırken fırtınalı kıyının ana çizgileri belli belirsiz görülebiliyordu, fakat tanıdık bir yer işareti görülmüyordu. Görünüm o kadar kasvetliydi ki, tüm cesaretlerini kaybeden putperest denizciler “gemiden kaçma girişiminde bulundular,” ve “baş taraftan demir at[maya]” hazırlanır gibi yaparak cankurtaran sandalını çözmüşlerdi ki, Pavlus onların alçakça niyetlerini fark ederek, yüzbaşıya ve askerlere, “Bunlar gemide kalmazsa, siz kurtulamazsınız” dedi. Askerler hemen “ipleri kesip filikayı denize düşürdüler.” EI 383.1
En kritik saat halen onları bekliyordu. Elçi tekrar cesaret verici sözler söyledi ve herkese, hem denizcilere hem de yolculara biraz yemek yemelerini rica ederek şöyle dedi: “Bugün on dört gündür kaygılı bir bekleyiş içindesiniz, hiçbir şey yemeyip aç kaldınız.” “Bunun için size rica ediyorum, yemek yiyin. Kurtuluşunuz için bu gerekli. Hiçbirinizin başından tek kıl bile eksilmeyecektir.” EI 383.2
“Pavlus bunları söyledikten sonra ekmek aldı, hepsinin önünde Tanrı’ya şükretti, ekmeği bölüp yemeye başladı.” Böy- lece, Pavlus olmasa ümitsizliğe kapılacak olan, iki yüz yetmiş beş candan oluşan o yorgun ve cesareti kırılmış topluluk, yemek paylaşımında elçiye katıldı. “Herkes doyduktan sonra, buğdayı denize boşaltarak gemiyi hafiflettiler.” EI 383.3
Artık gün iyice doğmuştu, fakat bulundukları yeri tespit edebilecek hiçbir şey göremiyorlardı. Ancak “kumsalı olan bir körfez farkederek, mümkünse gemiyi orada karaya oturtmaya karar verdiler. Demirleri kesip denizde bıraktılar. Aynı anda dümenlerin iplerini çözüp ön yelkeni rüzgara vererek kumsala yöneldiler. Gemi bir kum yükseltisine çarpıp karaya oturdu. Geminin başı kuma saplanıp kımıldamaz oldu, kıç tarafı ise dalgaların şiddetiyle dağılmaya başladı.” EI 383.4
Pavlus ve diğer tutuklular şimdi gemi kazasından daha korkunç bir kadere uğrama tehdidi altındaydılar. Askerler, karaya ulaşmaya çalışırken tutuklularını kontrol altında tutmanın imkânsız olacağını gördüler. Herkesin gücü ancak kendini kurtarmaya yetecekti. Ancak tutuklulardan biri kaybolursa, onlardan sorumlu olanlar hayatlarını kaybedecekti. Bu nedenle askerler tüm tutukluları öldürmek istediler. Roma yasası bu zalimce uygulamayı onaylıyordu ve plan bir an önce uygulamaya konacaktı, fakat tümünün aynı nedenle derinden minnet duyduğu bir kişinin varlığı buna engel oldu. Yüzbaşı Yulius, Pavlus’un gemideki herkesin hayatının kurtulmasına vesile olduğunu biliyordu, dahası, Rabb’in onunla birlikte olduğundan hiçbir şüphesi olmayarak, ona zarar vermeye korkuyordu. Bu nedenle, “önce yüzme bilenlerin denize atlayıp karaya çıkmalarını, sonra geriye kalanların, kiminin tahtalara kiminin de geminin öbür döküntülerine tutunarak onları izlemesini buyurdu. Böylelikle herkes sağ salim karaya çıktı.” Yoklama alındığında bir kişi bile eksik değildi. EI 383.5
Gemi kazasına uğrayan mürettebat, Malta’nın barbar halkı tarafından nezaketle karşılandı. Luka, “Hava yağışlı ve soğuk olduğu için ateş yakıp hepimizi dostça karşıladılar” yazıyor. Pavlus, diğerlerinin rahatı için etkin bir şekilde hizmet edenler arasındaydı. “Bir yığın çalı çırpı toplayıp ateşin üzerine attı,” tam o sırada “ısıdan kaçan bir engerek onun eline yapıştı.” Olayı izleyenler dehşete düştüler; Pavlus’un zincirinden onun bir tutuklu olduğunu anlayarak, birbirlerine “Bu adam kuşkusuz bir katil” dediler, “denizden kurtuldu, ama adalet onu yaşatmadı.” Ancak Pavlus elini silkeleyerek yaratığı ateşe attı ve hiçbir zarar görmedi. Halk hayvanın zehirli olduğunu bildiğinden, Pavlus’un her an müthiş bir acıyla yere düşmesini beklediler. “Ama uzun süre bekleyip de ona bir şey olmadığını görünce fikirlerini değiştirdiler. ‘Bu bir ilahtır!’ dediler.” EI 384.1
Gemi halkının Malta’da kaldığı üç ay boyunca, Pavlus ile çalışma arkadaşları müjdeyi duyurmak için pek çok fırsat değerlendirdiler. Rab dikkate değer bir biçimde onlar aracılığıyla çalıştı. Pavlus’un hatırına gemi kazasına uğrayan tüm topluluk büyük bir nezaket gördü; tüm ihtiyaçları karşılandı ve Malta'dan ayrılırlarken yolculukları için gereken her şey cömertçe temin edildi. Orada kaldıkları sürede geçen önemli olaylar, Luka tarafından kısaca şöyle anlatılıyor: EI 384.2
“Bulunduğumuz yerin yakınında adanın baş yetkilisi olan Publius adlı birinin toprakları vardı. Bu adam bizi evine kabul ederek üç gün dostça ağırladı. O sırada Publius’un babası kanlı ishale yakalanmış ateşler içinde yatıyordu. Hastanın yanına giren Pavlus dua etti, ellerini üzerine koyup onu iyileştirdi. Bu olay üzerine adadaki öbür hastalar da gelip iyileştirildiler. Bizi bir sürü armağanla onurlandırdılar; denize açılacağımız zaman gereksindiğimiz malzemeleri gemiye yüklediler.” EI 385.1