Loading...
Larger font
Smaller font
Copy
Print
Contents
  • Results
  • Related
  • Featured
No results found for: "".
  • Weighted Relevancy
  • Content Sequence
  • Relevancy
  • Earliest First
  • Latest First
    Larger font
    Smaller font
    Copy
    Print
    Contents

    5. Bölüm—Vicdan Özgürlüğü Tehdit Altında

    Roma Katolikliği bugünlerde Protestanlar arasında geçmiş yıllara göre çok daha fazla rağbet görmektedir. Katolik inancının egemen olmadığı ve papalık yanlılarının etkinlik kazanmak için uzlaştırıcı bir yordam izledikleri ülkelerde, reform kiliselerini papalık hiyerarşisinden ayıran öğretilere gittikçe büyüyen bir ilgisizlik gözlenmektedir; ne de olsa temel noktalarda zannedildiği kadar farklı yönümüz olmadığı, ve tarafımızdan biraz ödün verilerek Roma’yla daha iyi anlaşabileceğimiz düşüncesi gitgide yaygınlaşmaktadır. Bir zamanlar, Protestanlar kendilerine çok pahalıya mal olan vicdan özgürlüğüne büyük değer verirlerdi. Eskiden çocuklarına, papalık sisteminden nefret etmeleri gerektiğini ve Roma’yla uyum sağlamaya çalışmanın Allah’a sadakatsizlik olacağını öğretirlerdi. Fakat şimdi ifade edilen duygular ne kadar da farklıdır!SZ 71.1

    Papalığı savunanlar kiliseye iftira atıldığını ileri sürmektedir, ve Protestan dünyası bu iddiayı kabullenme eğilimindedir. Pek çok kişi, kilisenin şu anki durumunu, cahillik ve karanlık dönemlerindeki egemenliğine damgasını vuran iğrençlikler ve saçmalıklara bakarak değerlendirmenin haksızlık olacağında ısrarlıdır. Kilisenin korkunç zalimliğini karanlık çağların barbarlığının bir sonucu olarak mazur göstermekte ve modern medeniyetin kilisenin felsefelerini değiştirdiğini belirterek onu savunmaktadır.SZ 71.2

    Bu kişiler, bu kibirli gücün sekiz yüz yıl boyunca ortaya attığı yanılmazlık iddiasını unuttular mı yoksa? Bu iddia, vazgeçilmesi bir yana, on dokuzuncu yüzyılda her zamankinden daha büyük bir kesinlikle onaylanmıştır. Roma, “kilisenin hiçbir zaman hata yapmadığını; Kutsal Yazılar’a göre de hiçbir zaman yapmayacağını” (John L. von Mosheim, Institutes of Ecclesiastical History [Kilise Tarihinin Kurumları], 3. kitap, II. yüzyıl, kısım 2, bölüm 2, madde 9, not 17) iddia ederken, geçmiş yüzyıllarda yönünü belirleyen ilkeleri nasıl terk edebilir?SZ 72.1

    Papalık kilisesi, yanılmazlık iddiasını asla geri almayacaktır. Dogmalarını reddedenlere zulmetmek için tüm yaptıklarını haklı görmektedir; peki kendisine fırsat verilse aynı eylemleri tekrarlamaz mı? Laik hükümetlerin günümüzde uyguladıkları kısıtlamalar kaldırılsa ve Roma’ya eski gücü geri verilse, zulüm ve baskı dönemi en kısa zamanda geri gelecektir.SZ 72.2

    Tanınmış bir yazar, papalık hiyerarşisinin vicdan özgürlüğüne karşı tutumu politikasının başarıyla uygulamasının Amerika Birleşik Devletleri’ni tehdit etme konusunda şöyle söylüyor:SZ 72.3

    “Amerika Birleşik Devletleri’nde Roma Katolikliğine karşı duyulan her türlü korkuyu bağnazlık veya çocukça düşünmeyle açıklamaya istekli pek çok kişi var. Bu insanlar Roma Katolikliğinin karakterinde ve serbest kurumlarımıza karşı tavrında düşmanca hiçbir şey göremiyor ve gelişmesinde göze çarpan bir husus bulamıyorlar. Öyleyse öncelikle devletimizin bazı temel ilkeleri ile Katolik Kilisesinin temel ilkelerini karşılaştıralım.SZ 72.4

    “Amerika Birleşik Devletleri anayasası vicdan özgürlüğünü garanti altına alır. Daha değerli ve daha temel hiçbir şey yoktur. Papa IX. Pius, 15 Ağustos 1854 tarihli genelgesinde şöyle demiştir: ‘Vicdan özgürlüğünü savunan saçma ve yanlış öğretiler veya hezeyanlar, çok tehlikeli bir yanılgıdır - bir devlette en çok korkulması gereken tehlikelerden biridir.’ Aynı papa, 8 Aralık 1864 tarihli genelgesinde, ‘vicdan ve dinsel ibadet özgürlüğünü savunanları’ ve ‘kilisenin güç kullanmaması gerektiğini iddia edenleri’ lanetle aforoz etmiştir.SZ 72.5

    “Roma kilisesinin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki barışçı tonu, fikir değişikliğinin göstergesi değildir. Çaresiz kaldığı yerde müsamahakâr görünmektedir. Piskopos O’Connor şöyle diyor: ‘Din özgürlüğüne, ancak Katolik dünyasını tehlikeye atmadan tam karşıtı yürürlüğe konulabilene dek tahammül edilmektedir.’ ... St. Louis’in başpiskoposu şöyle demişti: ‘Sapkınlık ve imansızlık suçtur; Hristiyan ülkelerde, mesela İtalya ve İspanya gibi, tüm halkın Katolik olduğu ve Katolik dininin ülkenin yasasında önemli bir yer tuttuğu yerlerde, diğer suçlar gibi cezalandırılırlar.’ .SZ 73.1

    “Katolik Kilisesinin her kardinali, başpiskoposu ve piskoposu, papaya şu sözlerle bağlılık yemini eder: ‘Sapkınlara, ayrılıkçılara ve adı geçen efendimize (papaya) veya adları belirtilen haleflerine isyan edenlere, tüm gücümle zulmedeceğim ve karşı çıkacağım.’ ” —Josiah Strong, Our Country (Ülkemiz), bölüm 5, paragraf 2-4. [DÜZELTİLEN REFERANSLAR İÇİN EKE BAKINIZ.]SZ 73.2

    Roma Katolik cemaati içinde gerçek Hristiyanların bulunduğu doğrudur. O kilisede binlerce kişi, kendilerine verilen ışığa göre Allah’a en iyi şekilde kulluk etmeye çalışıyor. O’nun sözüne erişmeleri engellenmiş, bu nedenle doğruyu yanlıştan ayıramıyorlar. [1888 VE 1911’DE YAYINLANMIŞTIR. EKE BAKINIZ.] Yaşayan bir kalbin sunacağı hizmetle, sırf şekillerden ve törenlerden oluşan bir ayinin arasındaki çelişkiyi hiçbir zaman görememişler. Allah, aldatıcı ve yetersiz olan imanda eğitilen bu canlara şefkatli bir acımayla bakar. O, etraflarındaki karanlığı delip geçecek ışık huzmelerini gönderecektir. Onlara İsa’daki gerçeği açıklayacak, böylece pek çok kişi O’nun halkının yanındaki yerini alacaktır.SZ 73.3

    Ne var ki, bir sistem olarak Roma, Mesih’in müjdesiyle ta-rihindeki herhangi bir dönemde olduğundan daha uyumlu değildir. Protestan kiliseleri büyük bir karanlık içindedir, yoksa zamanların işaretlerini tanıyabilirlerdi. Roma Kilisesinin tasarıları ve çalışma usulleri çok geniş kapsamlıdır. Yeryüzünün kontrolünü yeniden kazanmak için girişilecek acımasız ve kararlı bir savaşa hazırlanırken etki alanını genişletmek ve gücünü arttırmak, zulmü yeniden tesis etmek ve Protestanlığın başardığı tüm işleri bozmak için her türlü hileye başvurmaktadır. Katoliklik dört bir yanda rağbet kazanmaktadır. Protestan ülkelerde gittikçe artan kiliselerine ve şapellerine bakın. Protestanların yaygın bir şekilde katıldıkları Amerika’daki yüksekokullarının ve ilahiyat fakültelerinin gördüğü rağbete bakın. İngiltere’de ayinciliğin gelişmesine ve Katoliklerin saflarına sık sık yapılan geçişlere bakın. Bu şeyler müjdenin saf ilkelerine değer veren herkesde endişe uyandırmalıdır.SZ 74.1

    Protestanlar papalığa bulaşarak onu desteklemiş; onlara papalık yanlılarının bile şaştığı ve anlayamadığı ödünler vererek ayrıcalıklar tanımıştır. İnsanlar Roma Katolikliğinin asıl karakterine ve onun üstünlüğünden beklenmesi gereken tehlikelere gözlerini kapamaktadırlar. Toplum, medeni ve dinsel özgürlüğün bu en tehlikeli düşmanının ilerlemesine karşı durmak üzere harekete geçirilmelidir.SZ 74.2

    Pek çok Protestan, Katolik dininin cazip olmadığını ve ibadetinin sıkıcı ve anlamsız bir törenden ibaret olduğunu düşünür. İşte burada yanılırlar. Roma Kilisesi aldatmaca üzerine kuruludur, ancak bu bayağı ve beceriksiz bir sahtekârlık değildir. Roma Kilisesinin dinsel ibadeti çok etkileyici bir ayindir. Muhteşem gösterişi ve heybetli ayinleri insanların hislerini büyüleyerek mantığın ve vicdanın sesini susturmaktadır. Gözler boyanır. Muhteşem kilise binaları, görkemli geçitler, altın sunaklar, mücevherlerle bezeli kutsal emanet sandıkları, seçkin tablolar ve zarif heykeller, güzellik sevgisine hitap etmektedir. Kulak da cezbedilir. Müzik eşsizdir. Pes perdeden çalan orgun zengin notaları, pek çok insan sesinin melodisiyle birleşerek görkemli katedrallerin yüksek kubbelerinde ve sütunlu koridorlarında yankılandığında, insanın zihnini huşu ve ihtiram ile doldurmamasına imkân yoktur.SZ 74.3

    Günah hastalığının pençesindeki ruhun arzularıyla yalnızca alay eden bu zahiri görkem, şatafat ve merasim, içten çürümenin bir göstergesidir. Mesih’in dininin kendisini beğendirmek için böyle cazibelere ihtiyacı yoktur. Çarmıhtan yansıyan ışıkta, gerçek Hristiyanlık o denli pak ve hoş görünür ki, hiçbir dışsal dekor onun asıl değerini arttıramaz. Allah nezdinde değeri olan, kutsallığın güzelliği ve alçakgönüllü ve sakin bir ruhtur.SZ 75.1

    Tarzın görkemli oluşu, pak ve yüceltilmiş düşüncenin göstergesi değildir. Yüksek sanat anlayışı, incelikli zevkler, çoğu kez dünyasal ve şehevi olan zihinlerde bulunur. Bunlar çoğunlukla Şeytan tarafından, insanları ruhun ihtiyaçlarını unutmaya, gelecekteki sonsuz yaşamı gözden kaybetmeye, sınırsız Yardımcı’larından yüz çevirmeye ve yalnızca bu dünya için yaşamaya yönlendirmek için kullanılmaktadır.SZ 75.2

    Dış görünüşe önem veren bir din, yenilenmemiş kalbe cazip gelir. Katolik ibadetinin debdebeli törenleri, birçok kişinin aldanmasına neden olan ayartıcı ve büyüleyici bir güce sahiptir; bu insanlar Roma Kilisesine göğün kapısı gözüyle bakmaya başlar. Yalnızca ayaklarını gerçeğin temeline sağlam basan ve kalpleri Allah’ın Ruhu tarafından yenilenmiş olanlar onun etkisine karşı dayanıklıdır. Mesih’e ilişkin tecrübeye dayalı bilgiye sahip olmayan binlerce kişi, güçten yoksun dindarlık şekillerini kabul etmeye yönlendirilir. Kalabalıkların arzuladığı şey böyle bir dindir.SZ 75.3

    Kilisenin günahları bağışlama hakkına sahip olduğu iddiası Roma yanlılarının kendilerini günah işleme özgürlüğüne sahip hissetmelerine neden olur; ayrıca yerine getirilmeden bağışlanma verilmeyen günah çıkarma düzeni de, kötülüğe ruhsat verme eğilimindedir. Günahlı insanın önünde diz çöken ve yüreğinin gizli düşüncelerini ve hayallerini açarak itiraf eden kişi, kendi insanlığını aşağılamakta ve ruhunun tüm asil hislerini küçük düşürmektedir. Hayatındaki günahları -kendisi de hatalı ve günahkâr bir ölümlü olan ve pek çok durumda şarapla ve ahlâksızlıkla yozlaşmış olanrahibe anlatarak, kendi karakter standardını düşürmekte ve bunun sonucunda kirlenmektedir. Zihnindeki Allah düşüncesi günahlı insanlığın sureti seviyesine iner, zira rahip Allah’ın temsilcisi konumundadır. Bu aşağılayıcı insanın insana günah çıkarması uygulaması, yeryüzünü kirleten ve onu son yıkımına hazırlayan kötülüklerin çoğunun aktığı gizli kaynaktır. Yine de, benliğin zevklerine düşkün bir kişi için, günahlarını başka bir ölümlüye itiraf etmek, ruhunu Allah’a açmaktan çok daha memnuniyet vericidir. Günaha sırt çevirmek yerine ruhban tarafından kurulmuş telafi edici sözde kefaretleri yerine getirmek insan doğasına daha kolay gelmektedir; çul giyinip ısırgan otları ve yaralayıcı çiviler ile bedensel eziyetler uygulamak, nefsi çarmıha germekten daha kolaydır. Dünyasal kalbin, Mesih’in boyunduruğu altına girmektense, taşımayı tercih ettiği boyunduruk ağırdır.SZ 76.1

    Roma Kilisesi ile, Mesih’in ilk gelişi zamanındaki Yahudi Topluluğu arasında çarpıcı bir benzerlik vardır. Yahudiler, Allah’ın yasasının her bir ilkesini gizlice çiğnerken, dışarıdan buyruklarına titizlikle uyar gibi görünüyor, bunlara, itaati acı verici ve külfetli hale getiren mecburiyetler ve gelenekler yüklüyorlardı. Yahudilerin yasaya saygı duyar göründükleri gibi, Roma yanlıları da çarmıha saygı gösterme iddiasındadır. Mesih’in acılarının simgesini göklere çıkarırlarken, bir yandan da bu simgenin temsil ettiği Kişi’yi yaşamlarında yadsımaktadırlar.SZ 76.2

    Papalık yanlıları kilise binalarına, sunaklarına ve giysilerine haçlar takarlar. Her yerde haç simgeleri görülür. Görünürde her yerde şereflendirilir ve yüceltilir. Ancak Mesih’in öğretileri, anlamsız gelenekler, hatalı yorumlar ve insafsız talepler yığınının altına gömülmüştür. Kurtarıcı’nın bağnaz Yahudiler hakkındaki sözleri, Roma Katolik Kilisesinin önderleri için daha da etkili bir şekilde geçerlidir: “Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının sırtına yüklerler, kendileriyse bu yükleri taşımak için parmaklarını bile oynatmak istemezler.” Matta 23:4. Vicdan sahibi canlar sürekli olarak kızgın bir Tanrı’nın gazabıyla korkutulurken, kilisenin ileri gelenleri ise lüks ve tensel zevkler içinde yaşamaktadır.SZ 77.1

    Heykellere ve kutsal emanetlere tapınma, azizlere dua etme ve papanın yüceltilmesi, Şeytanın insanların zihnini çelerek Allah’tan ve O’nun Oğlu’ndan uzaklaştırmak için kullandığı hilelerdir. Onların yıkımını tamamlamak için de, dikkatlerini yalnızca Kendisi aracılığıyla kurtuluş bulabilecekleri Kişi’den saptırmaya çalışır. Onları, şu sözleri söyleyen Kişi’nin yerine geçebilecek herhangi bir nesneye yönlendirecektir: “Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm.” Matta 11:28.SZ 77.2

    Şeytan, Allah’ın karakterini, günahın niteliğini ve büyük mücadeledeki asıl önem taşıyan konuları saptırmak için sürekli çaba göstermektedir. Onun safsataları ilahî yasanın yükümlülüğünü hafifletir ve insanlara günah işleme ruhsatı verir. Aynı zamanda sahte Allah anlayışlarını besleyerek, insanların O’na sevgiyle değil, korku ve nefretle bakmalarına neden olmaktadır. Kendi doğasındaki zalimliği Yaratıcı’ya atfeder; bu, din sistemlerinde somutlaştırılmış ve ibadet biçimlerinde ifade edilmiştir. Böylece insanların zihinleri körelir ve Şeytan onları Allah’a karşı savaşta aracıları olarak kullanır. İlahî niteliklere ilişkin kavramların çarpıtılmasıyla, barbar uluslar İlah’ın beğenisini kazanmak için insan kurban etmenin gerekliliğine inandırılmış; putperestliğin çeşitli biçimleri altında korkunç zulümler işlenmiştir.SZ 77.3

    Roma Katolik Kilisesi, putperestliğin ve Hıristiyanlığın biçimlerini bağdaştırarak ve tıpkı putperestlikte olduğu gibi Allah’ın karakterini yanlış yansıtarak, zalimlikte ve iğrençlikte hiç de aşağı kalmayan uygulamalara başvurmuştur. Roma’nın üstün olduğu zamanlarda, onun öğretilerini kabul etmeye zorlamak için işkence araçları vardı. Onun iddialarını kabullenmek istemeyenler için kazık vardı. Yargı gününde açığa çıkarılıncaya dek boyutları hiçbir zaman bilinemeyecek olan katliamlar vardı. Kilise ileri gelenleri, ustaları Şeytanın eğitimi altında, kurbanlarını öldürmeden onlara mümkün olan en ağır işkenceleri yapmak için araçlar icat etmişlerdir. Pek çok durumda, cehennemî süreç insanın dayanma gücünün sınırlarına dek tekrarlanır, en sonunda tabiat mücadeleyi bırakır ve kurban ölümü tatlı bir kurtuluş olarak görürdü.SZ 78.1

    Roma’nın muhaliflerinin sonu buydu. Taraftarları için ise, kırbaç, açlık ve akla gelebilecek her türlü tiksindirici biçimde bedensel güçlük terbiyeleri vardı. Tövbekârlar, Göğün beğenisini kazanmak için doğanın yasalarını çiğneyerek, aslında Allah’ın yasalarını çiğnemiş oldular. Onlara, Allah’ın insanın dünyadaki yolculuğunu bereketlemek ve mutlu etmek için oluşturduğu bağları koparmaları öğretilmişti. Kilise mezarlığı, doğal sevgi hislerini yatıştırmak, Allah’ı kızdıracak diye insan kardeşlerine karşı her türlü duygudaşlık düşüncesini ve hissini bastırmak için ömürlerini boşuna tüketen milyonlarca kurbanla doludur.SZ 78.2

    Şeytanın yüzlerce yıldır, Allah’ı hiç tanımayanlar arasında değil, Hristiyanlığın tam kalbinde ve tüm yayılma alanında sergilenen, kararlı zalimliğini anlamak istersek, Roma Kilisesinin tarihine bakmamız yeterli olacaktır. Kötülüğün efendisi, bu muazzam aldatmaca sistemi ile, Allah’ın adına leke sürme ve insanı perişan etme amacını gerçekleştirmektedir. Kendisini gizlemeyi ve kilisenin önderleri aracılığıyla işini yürütmeyi nasıl başardığına baktığımızda, Kutsal Kitap’tan neden bu kadar nefret ettiğini de anlayabiliriz. Eğer bu Kitap okunursa, Allah’ın merhameti ve sevgisi ortaya dökülecek; O’nun insanlara bu ağır yüklerin hiçbirini yüklemediği anlaşılacaktır. O’nun tek istediği pişmanlıkla kırılan bir kalp ve alçakgönüllü, itaatkâr bir ruhtur.SZ 78.3

    Mesih, hayatında erkeklerin ve kadınların cennete lâyık hale gelebilmek için kendilerini manastıra kapatmalarına dair hiçbir örnek vermemiştir. Sevginin ve duygudaşlığın bastırılması gerektiğini hiçbir zaman öğretmemiştir. Kurtarıcı’nın kalbi sevgi ile dolup taşıyordu. İnsan ahlâki mükemmelliğe yaklaştıkça, duyarlılıkları yoğunlaşır, günahı kavrayışı daha da güçlenir ve acı çekenlere karşı daha derin bir duygudaşlık besler. Papa Mesih’in vekili olma iddiasındadır; peki onun karakteri Kurtarıcımız’ın karakteriyle nasıl karşılaştırılabilir? Mesih göğün Kralı olarak Kendisi’ne bağlılığını bildirmeyen insanları hapse göndermiş veya işkence etmiş midir? Kendisi’ni kabul etmeyenleri ölüme mahkum ettiği hiç işitilmiş midir? Bir Samiriye köyünde halk tarafından hor görüldüğünde elçi Yuhanna fazlasıyla içerleyerek sormuştu: “Rab, bunları yok etmek için bir buyrukla gökten ateş yağdırmamızı ister misin?” İsa öğrencisine acımayla baktı ve onun sert ruhunu azarlayarak şöyle dedi: “İnsanoğlu insanları yok etmeye değil, kurtarmaya geldi.” Luka 9:54, 56. Mesih’in sergilediği ruh, O’nun vekili olma iddiasındaki kişinin ruhundan ne kadar da farklı.SZ 79.1

    Roma Kilisesi şimdi dünyaya hoş yüzünü göstermekte, geçmişteki korkunç zalimlik sicilini özürlerle gizlemektedir. Mesih benzeri giysiler giyinmiş; ama aslında değişmemiştir. Papalığın geçmiş çağlarda mevcut olan her ilkesi günümüzde de devam etmektedir. Karanlık çağda ortaya konulan öğretilere halen bağlı kalınmaktadır. Kimse kendini kandırmasın. Bugünlerde Protestanların şereflendirmeye can attığı papalık, Reform günlerinde dünyaya hükmeden ve Allah adamlarının onun fesadını ortaya sermek için canları pahasına karşı koydukları papalığın aynısıdır. Kralları ve prensleri kendi hakimiyeti altına alan ve Allah’a ait yetkileri talep eden kibirli ve küstah tavrını sürdürmektedir. Ruhu, zalimlikte ve despotlukta, insan haklarını ezip geçtiği ve Yüceler Yücesi’nin kutsallarını öldürdüğü zaman olduğundan hiç de aşağı değildir.SZ 79.2

    Papalık kurumu, tam da peygamberlikte belirtilen şeydir, son zamanlarda gerçekleşecek imandan dönüştür. 2. Selanikliler 2:3, 4. Amacına en uygun karakteri takınmak onun yönteminin bir parçasıdır; fakat bukalemun gibi değişken görünümünün altında yılanın değişmez zehrini gizlemektedir. “Kabul olunmuş doktrinlere karşı olanlarla ve bu tutumundan şüphelenilenlerle iman edilmemelidir” (Lenfant, cilt 1, Sayfa 516) diye beyan etmektedir. Tarihi bin yıldan beri kutsalların kanıyla yazılmış olan bu güç, şimdi Mesih’in kilisesinin bir parçası olarak mı kabul edilecektir?SZ 80.1

    Protestan ülkelerde, Katolikliğin eskisine göre Protestanlıktan daha az farklı olduğunun iddia edilmesi boşuna değildir. Bir değişim olmuştur; fakat bu değişim papalıkta değildir. Katoliklik gerçekten de şu anda mevcut olan Protestanlığa büyük ölçüde benzemektedir, çünkü reformcuların döneminden beri Protestanlık çok yozlaşmıştır.SZ 80.2

    Dünyanın beğenisini kazanmak isteyen Protestan kiliselerinin gözleri, sahte hayırseverlikle kör olmuştur. Her türlü kötülüğün iyiliğine inanmanın doğruluğunu tutuyorlar; sonunda kaçınılmaz olarak her türlü iyiliğin kötülüğüne inanacaklardır. Bir zamanlar kutsallara verilen imanı savunmak yerine, şimdi adeta Roma hakkındaki acımasız düşüncelerinden ötürü ondan özür dilemekte, bağnazlıklarından dolayı affını istemektedirler.SZ 80.3

    Büyük bir grup, Roma Katolikliğine hiçbir müsamaha gös-termemelerine rağmen, onun gücünün ve etkisinin tehlikesini fark etmemektedir. Birçok kişi, Ortaçağda hüküm süren düşünsel ve ahlaksal karanlığın Roma’nın dogmalarını, batıl inançlarını ve zulmünü yaymasına izin verdiğini, modern zamanların gelişen düşünce anlayışının, bilginin yaygınlaşmasının ve dinsel konularda artan özgürlüğün, hoşgörüsüzlüğün ve zorbalığın yeniden canlanmasına meydan vermeyeceğini ileri sürmektedir. Bu aydınlanma çağında böyle bir duruma gelinebileceği düşüncesi bile alay konusu yapılmaktadır. Bu neslin üzerinde düşünsel, ahlâki ve dinsel anlamda daha fazla ışık parladığı doğrudur. Allah’ın Kutsal Sözü’nün açık sayfalarından dünyanın üzerine gökten gelen ışık yansımaktadır. Ancak ne kadar çok ışık verilirse, onu saptıran ve reddedenlerin karanlığının da o kadar büyük olacağı unutulmamalıdır.SZ 81.1

    Kutsal Kitap’ın dua ile çalışılması, Protestanlara papalığın gerçek karakterini gösterecek ve ondan nefret ederek kaçınmalarına yeterli olacaktır; fakat pek çok kişi kendi zekâsına o kadar güvenmektedir ki, gerçeğe yöneltilmeleri için Allah’tan alçakgönüllülükle yardım isteme gereği duymamaktadır. Kendi aydınlanmalarıyla gurur duymaktadırlar, ancak aslında hem Kutsal Yazılar'dan, hem de Allah’ın gücünden habersizdirler. Vicdanlarını yatıştıracak bir yönteme ihtiyaçları vardır, bunun için de ruhsallıktan ve alçakgönüllülükten en uzak yollara başvurmaktadırlar. Onların arzu ettiği, Allah’ı hatırlama yöntemi olarak görünecek bir O’nu unutma yöntemidir. Papalık, tüm bu istekleri karşılamak için gayet uygundur; neredeyse tüm dünyayı kapsayan iki sınıf insan -kendi erdemlerine göre kurtulmak isteyenler ve günahları içindeyken kurtulmak isteyenleriçin hazırlıklıdır. Gücünün sırrı işte buradadır.SZ 81.2

    Büyük bir düşünsel karanlık döneminin papalığın başarısına zemin hazırladığı görülmüştü. Büyük bir düşünsel aydınlık döneminin de onun başarısına aynı ölçüde zemin sağlayacağı görülecektir. Geçmiş çağlarda, insanlar Allah’ın sözünden ve gerçeğin bilgisinden yoksun iken, gözleri bağlandı ve binlerce kişi ayaklarının altına atılan ağı göremeden tuzağa düşürüldü. Bu nesilde ise, gözleri insani yorumların, “yalan yere ‘bilgi’ denen” öğretilerin parıltısıyla kamaştırılan birçok kişi vardır; ağı fark edememekte ve gözleri bağlı gibi ona doğru ilerlemektedirler. Allah, insanın düşünsel güçlerinin Yaratıcı’sından aldığı bir hediye olarak görülmesini, gerçeğin ve doğruluğun hizmetinde kullanılmasını tasarlamıştır; ancak insanlar gurura ve hırsa kapılarak kendi kuramlarını Allah’ın sözünün üzerine çıkarırlarsa, bilgi cehaletten daha büyük bir zarar verebilir. Böylece, Kutsal Kitap’a olan imanı baltalamakta olan çağımızın sahte bilimi, hoşa giden biçimleriyle, Karanlık Çağda bilginin saklanmasının papalığın yükselmesine yol açtığı gibi, papalığın kabul edilmesine aynı etkinlikle yol hazırlayacaktır.SZ 82.1

    Amerika Birleşik Devletleri’nde, kilise kurumlarına ve geleneklerine devlet desteği sağlamak için sürmekte olan hareketlerde, Protestanlar papalık yanlılarının adımlarını izlemektedir. Dahası, papalığın Protestan Amerika’da Eski Dünyada kaybettiği üstünlüğü yeniden kazanması için kapı açmaktadırlar. Bu hareketi daha da önemli kılan ise, Roma'da başlatılan ve yetkisinin işareti olduğunu iddia ettiği bir geleneği, Pazar gününün tutulmasını yürürlüğe koymanın, tasarlanan başlıca hedef oluşudur. Papalık ruhu -dünyasal geleneklere uyma ruhu, insani geleneklere Allah’ın emirlerinin üzerinde hürmet edilmesiProtestan kiliselerine sızmakta ve onları kendilerinden önce papalığın yaptığı gibi Pazar günü- nü yüceltmeye yönlendirmektedir.SZ 82.2

    Okuyucu, yakında gerçekleşecek olan çekişmede kullanılacak olan araçları öğrenmek istiyorsa, Roma’nın geçmiş çağlarda aynı hedefi gerçekleştirmek için kullandığı araçların tarihini gözden geçirmesi yeterlidir. Papalık yanlılarının ve Protestanların kendi dogmalarını reddedenlere karşı nasıl davranacaklarını bilmek istiyorsa, Roma’nın Sebt gününe ve savunucularına karşı sergilediği ruha bakmalıdır.SZ 83.1

    Kraliyet fermanları, genel kurullar ve laik güç tarafından desteklenen kilise kararnameleri yoluyla, bu putperest bayramı Hıristiyanlık dünyasında itibarlı bir konum kazanmıştır. Pazar gününün tutulmasını öngören ilk toplumsal yasa, Konstantin tarafından yürürlüğe konulan yasaydı. (M.S. 321; bkz. EK’E BAKINIZ.) Bu ferman, kentlerde oturanların “kutsal güneş gününde” dinlenmelerini emrediyor, ancak kırlarda olanların tarım faaliyetlerine devam etmelerine izin veriyordu. Gerçekte putperestlerin bir yasası olmasına rağmen, imparator bunu Hristiyanlığı sözde kabul etmesinden sonra yürürlüğe koymuştu.SZ 83.2

    Kraliyet fermanı ilahî yetkinin yerine geçmediğinden, prenslerin gözüne girmek isteyen bir piskopos, ayrıca Konstantin’in yakın dostu ve dalkavuğu olan Eusebius, Mesih’in Sebt gününü Pazar günüyle değiştirdiğini ileri sürdü. Bu yeni öğretiye kanıt olarak Kutsal Yazılar'dan tek bir ayet bile gösterilmemişti. Eusebius’un kendisi dahi farkında olmadan bu öğretinin yanlışlığını onaylar ve değişikliğin gerçek mimarlarına işaret eder. “Sebt günü yapılması gereken tüm görevleri biz Rabb’in Günü’ne devrettik.” —Robert Cox, Sabbath Laws and Sabbath Duties (Sebt Günü Yasaları ve Sebt Vazifeleri), Sayfa 538. Ancak Pazar tartışması, ne kadar temelsiz olsa da, insanları Rabb’in Sebt gününü çiğnemek için cesaretlendirmeye hizmet etti. Dünyanın takdirini kazanmak isteyen herkes popüler bayramı benimsedi.SZ 83.3

    Papalık yerini pekiştirdikçe, Pazar gününü yüceltme çalışmasına devam edildi. Bir süre için insanlar kiliseye gitmedikleri zamanda tarım faaliyetlerine devam ettiler ve yedinci gün halen Sebt olarak kabul ediliyordu. Fakat adım adım değişim gerçekleştirildi. Dinsel mahkemelerdeki yargıçların Pazar günleri medenî hukukla ilgili karar vermeleri yasaklandı. Çok geçmeden, her seviyeden tüm vatandaşların sıradan işlerden kaçınmaları emredildi, yasağa uyulmaması halinde özgür olanlara para, kölelere ise kırbaçlanma cezası getirildi. Daha sonra zenginlerin malvarlıklarının yarısının müsadere edilmesiyle, ısrar etmeleri durumunda ise köle yapılarak cezalandırılmaları emri yürürlüğe girdi. Alt sınıflar ise süresiz sürgüne gönderilecekti.SZ 84.1

    Mucizelerden yararlanma yoluna da gidildi. Rivayet edilen pek çok mucizeden biri, Pazar günü tarlasını sürmek üzere olan bir çiftçinin sabanını demirle temizlerken demirin eline yapışması ve iki yıl boyunca “fazlasıyla büyük bir acı ve utançla” gittiği her yere taşımak zorunda kalmasıydı. —Francis West, Historical and Practical Discourse on the Lord’s Day (Rabb’in Günü Üzerine Tarihsel ve Pratik Vaaz), Sayfa 174.SZ 84.2

    Daha sonra papa bölge rahiplerine, Pazar’ı çiğneyenleri uyarmaları ve kendilerinin ve komşularının üzerine büyük felâketler getirmemeleri için onlardan kiliseye giderek dualarını etmelerini istemeleri talimatını verdi. Bir kilise konseyi, o günden beri yaygın bir şekilde kullanılan, Protestanların dahi itibar ettiği, bazı insanları Pazar günü çalışırken yıldırım çarptığına göre, o günün Sebt olması gerektiği şeklindeki tezi ortaya attı. Piskoposlar “Allah’ın bugünün ihmal edilmesine ne kadar içerlediği belli oluyor” dediler. Bundan sonra rahiplere ve din görevlilerine, krallara ve prenslere ve tüm imanlı kişilere bir çağrıda bulunularak, “bu güne şerefinin iade edilmesi ve Hristiyanlığın itibarı adına gelecek günlerde daha büyük bir bağlılıkla tutulması için her türlü çabayı göstermeleri” istendi. —Thomas Morer, Discourse in Six Dialogues on the Name, Notion, and Observation of the Lord’s Day (Rabb’in Gününün Adı, Anlamı ve Tutulması Üzerine Altı Karşılıklı Konuşma Şeklinde Sunum), Sayfa 271.SZ 84.3

    Konsey kararları yetersiz kalınca, dünyasal yetkililere baş-vurarak, insanların yüreklerine dehşet salan ve onları Pazar günü çalışmaktan men eden bir ferman çıkarmalarını rica ettiler. Roma'da toplanan kilise meclisinde, tüm önceki kararlar daha büyük bir vurguyla yeniden onaylandı. Ayrıca kilise kanununa eklendiler ve neredeyse tüm Hristiyan aleminde mülki idare tarafından da yürürlüğe konuldular. (Bkz. Heylyn, History of the Sabbath (Sebt Gününün Tarihçesi), kısım 2, bölüm 5, madde 7.)SZ 85.1

    Yine de, Pazar gününün tutulmasına yönelik olarak Kutsal Yazılar’dan kaynaklanan hiçbir yetkinin bulunmaması büyük bir utanca neden oluyordu. İnsanlar, öğretmenlerinin güneş gününü yüceltmek için Yehova’nın mutlak ifadesini, “Yedinci Gün bana, Tanrın RABB'e Şabat Günü olarak adanmıştır” 23Bkz. Mısır’dan Çıkış 20:10; Yasanın Tekrarı 5:14. sözlerini bir kenara bırakma hakkını sorguluyorlardı. Kutsal Kitap tanıklığının eksikliğini telafi etmek için, başka önlemler gerekiyordu. Pazar gününün hararetli savunucularından biri on ikinci yüzyılın sonlarında İngiltere’deki kiliseleri ziyaret etti, ancak gerçeğin sadık tanıklarının direnciyle karşılaştı; çabaları o kadar başarısız oldu ki, bir süre için oradan ayrıldı ve öğretilerini desteklemek için bir yöntem araştırdı. Geri döndüğünde eksikliği telafi etmişti ve ikinci çalışmasında daha büyük başarı sağladı. Yanında Allah’ın Kendisi’nden geldiği ileri sürülen bir tomar vardı; içinde Pazar gününün tutulması için gereken emir ve itaatsizlik edenlere karşı korkunç tehditler yer alıyordu. Bu kıymetli belge -ki desteklediği kurum kadar aşağılık bir taklittisözde gökten düşmüştü ve Yeruşalim’de, Golgota'da bulunan Aziz Şimon sunağında bu-lunmuştu. Fakat aslında kaynağı Roma'daki papalık sarayından başka bir yer değildi. Kilisenin gücünü ve bayındırlığını arttırmak için hileye ve sahtekârlığa başvurmak, papalık hiyerarşisi tarafından her zaman yasal görülmüştür.SZ 85.2

    Tomar, cumartesi öğleden sonra dokuzuncu saatten, yani öğleden sonra saat üçten pazartesi gün doğumuna kadar çalışmayı yasaklıyordu; yetkisinin ise pek çok mucizeyle onaylandığı bildiriliyordu. Belirlenen saatlerde çalışan kişilerin felç oldukları rivayet ediliyordu. Mısırlarını öğütmek isteyen bir değirmenci, un yerine bir kan seli çıktığını görmüş, ve şiddetli su akıntısına rağmen değirmen çarkı hareket etmemiş. Fırına hamur süren bir kadın, dışarı çıkardığında fırının kızgın olmasına rağmen hamurun pişmemiş olduğunu görmüş. Bir başkası, dokuzuncu saatte pişirmeye hazırladığı hamuru pazartesi gününe dek bekletmeye karar verdiğinde, ertesi gün hamur kendilğinden somunlara ayrılmış ve ilahî güçle pişmiş. Cumartesi günü dokuzuncu saatten sonra ekmek pişiren bir adam, ertesi gün ekmeği böldüğünde içinden kan akmış. Pazar gününün savunucuları, günün kutsallığını işte böyle saçma ve batıl inançlara yönelik uydurmalarla yerleştirmeye çalışıyorlardı. (Bkz. Roger de Hoveden, Annals [Yıllıklar], cilt 2, s. 526-530.)SZ 86.1

    İskoçya’da, tıpkı İngiltere’de olduğu gibi, Pazar gününe saygı eski Sebt’in bir bölümüyle birleştirilerek sağlandı. Fakat kutsal tutulması gereken zaman değişiyordu. İskoçya kralının bir fermanında “cumartesi günü öğlen on ikiden itibaren kutsal sayılması gerektiği” ve o saatten pazartesi sabahına dek hiç kimsenin dünyasal işlerle uğraşmaması ilan ediliyordu. — Morer, s. 290-291.SZ 86.2

    Ancak Pazar’ın kutsallığını kabul ettirmeye yönelik tüm çabalara rağmen, papalık yanlıları Sebt gününün ilahî yetkisini ve onun yerine geçirilen kurumun insani kökenini kendi ağızlarıyla kamu önünde itiraf ediyorlardı. On altıncı yüzyılda bir papalık konseyi açıkça ilan etti: “Tüm Hristiyanlar yedinci günün Allah tarafından kutsal kılındığını ve yalnızca Yahudiler değil, Allah’a ibadet etme iddiasındaki herkes tarafından kabul edilerek tutulduğunu unutmamalıdır; ancak biz Hristiyanlar onların Sebt gününü Rabb’in Günü’yle değiştirdik.” —a.g.e., Sayfa 281-282. İlahî yasayla oynayanlar, yaptıkları işlerin niteliğinden habersiz değildiler. Kendilerini kasıtlı olarak Allah’ın üzerine çıkarıyorlardı.SZ 86.3

    Roma’nın kendisine karşı çıkanlara gösterdiği tavrın çarpıcı bir örneği, bir kısmı Sebt gününü tutan Valdensler’e karşı uzun ve kanlı baskı döneminde görülebilir. Başkaları da, dördüncü emre olan bağlılıklarından dolayı benzer şekilde zulüm gördüler. Etiyopya ve Habeşistan kiliselerinin tarihi özellikle kayda değerdir. Karanlık Çağın kasveti içinde, Batı Afrikalı Hıristiyanlar dünyanın gözü önünde olmadıklarından unutuldular, böylelikle imanlarını yüzyıllar boyunca özgürce uygulayabildiler. Ancak Roma sonunda onların varlığını öğrendi, ve çok geçmeden Habeşistan imparatoru aldatılarak papayı Mesih’in temsilcisi olarak kabul etti. Bunu diğer tavizler izledi. Sebt gününün tutulmasını en ağır cezalarla yasaklayan bir ferman çıkarıldı. (Bkz. Michael Geddes, Church History of Ethiopia [Etiyopya Kilisesinin Tarihi], Sayfa 311, 312.) Fakat Papalık baskısı kısa sürede o kadar ağır bir boyunduruk haline geldi ki, Habeşliler onu kırmaya karar verdiler. Korkunç bir mücadeleden sonra Roma yanlılarını topraklarından atarak, eski imanlarını yeniden tesis ettiler. Kiliseler özgürlüklerinin tadını çıkardılar ve Roma’nın hilesinden, yobazlığından ve despot gücünden aldıkları dersi hiçbir zaman unutmadılar. Hristiyan aleminin geri kalanınca bilinmeden, memnuniyetle kendi yalnız ülkelerinde kaldılar.SZ 87.1

    Afrika kiliseleri, Sebt gününü papalık kilisesinin sapkınlığa tamamen düşmeden önce tuttuğu gibi tutuyordu. Allah’ın emrine itaat ederek yedinci günü tutarlarken, kilisenin geleneğine uyarak Pazar günü de çalışmıyorlardı. Roma, üstün gücü ele geçirince Allah’ın Sebti’ni çiğneyerek kendi gününü yüceltti; fakat neredeyse bin yıl boyunca gizli kalan Afrika kiliseleri, bu sapkınlığa katılmadı. Roma’nın etkisi altına girdiklerinde, gerçek Sebt’i bırakarak sahte sebti yüceltmeye zorlandılar; fakat özgürlüklerine kavuşur kavuşmaz dördüncü buyruğa itaatlerine geri döndüler. (EK’E BAKINIZ.)SZ 87.2

    Geçmişe ait bu kayıtlar, Roma’nın gerçek Sebt'e ve savu-nucularına karşı düşmanlığını ve kendi oluşturduğu kurumu yüceltmek için kullandığı araçları açıkça gözler önüne sermektedir. Allah’ın sözü, Katolikler ve Protestanlar Pazar gününü yüceltmek için birleştiğinde bu sahnelerin tekrarlanacağını bildirmektedir.SZ 88.1

    Vahiy 13. bölümdeki peygamberlik sözü, kuzu gibi boynuzları olan canavarın “yeryüzünü ve orada yaşayanları”, “parsa benzeyen” 24Bkz. Vahiy 13:2. canavar olarak simgelenen papalığa tapınmaya zorlayacağını duyurmaktadır. İki boynuzlu canavar ayrıca ‘yeryüzünde yaşayanlara, “canavarın onuruna bir heykel yapmalarını” söyleyecek, ayrıca “küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle,” herkese canavarın işaretinin vurulmasını buyuracaktır. Vahiy 13:11-16. Kuzu gibi boynuzları olan canavarın Amerika Birleşik Devletleri’ni simgelediği açıklanmıştır; bu peygamberlik, Roma’nın kendi üstünlüğünün özel göstergesi olduğunu iddia ettiği Pazar gününün tutulması uygulaması, Birleşik Devletler tarafından zorunlu kılındığında yerine gelecektir. Fakat papalığa bu biadı sunmada Amerika Birleşik Devletleri yalnız olmayacaktır. Roma’nın bir zamanlar egemenliğini kabul eden ülkelerdeki etkisi halen yok edilmiş olmaktan çok uzaktır. Peygamberlik sözünde de gücünün geri verileceği belirtilmektedir. “Canavarın başlarından biri ölümcül bir yara almışa benziyordu. Ne var ki, bu ölümcül yara iyileşmişti. Bütün dünya şaşkınlık içinde canavarın ardından gitti.” Vahiy 13:3. Ölümcül yara alması, papalığın 1798 yılındaki çöküşüne işaret etmektedir. Peygamber, bundan sonra ‘yaranın iyileşeceğini ve bütün dünyanın canavarın ardından gideceğini’ söylemektedir. Pavlus, ‘yasa tanımaz adamın’ görevini ikinci gelişe dek sürdüreceğini açıkça belirtmiştir. 2. Selanikliler 2:3-8. Aldatma işini zamanın sonuna dek sürdürecektir. Vahiy yazarı, ayrıca papalığa atıfta bulunarak şunları söylüyor: “Yeryüzünde yaşayan ve... Kuzu’nun yaşam kitabına adı yazılmamış olan herkes ona tapacak.” Vahiy 13:8. Hem Eski, hem de Yeni Dünyada, yalnızca Roma Kilisesinin yetkisine dayanan Pazar günü kurumunun yüceltilmesi yoluyla, papalığa saygı gösterilecektir.SZ 88.2

    Amerika Birleşik Devletleri’ndeki peygamberlik sözü öğ-rencileri, on dokuzuncu yüzyıl ortasından beri bu tanıklığı tüm dünyaya tanıtmışlardır. Şu anda meydana gelen olaylarda, bu önbildirinin yerine gelmesine doğru hızlı bir gelişme görülmektedir. Protestan öğretmenler, Pazar gününü tutma konusunda aynı tanrısal yetki iddiasında bulunmaktadır ve Allah’ın bir emrinin yerine geçecek mucizeler uyduran papalık önderleri gibi, onlar da Kutsal Yazılardan kaynaklanan bir kanıttan yoksundurlar. Pazar sebtini tutmadıkları için insanların Allah’ın yargısına uğradıkları iddiası tekrarlanacaktır; şimdiden ileri sürülmeye başlanmıştır. Pazar gününün tutulması uygulamasını zorunlu kılmak için bir hareket de hızla rağbet kazanmaktadır.SZ 89.1

    Roma Kilisesinin kurnazlığı ve hilekârlığı hayret vericidir. Olacak olayları okuyabilmektedir. Protestan kiliselerinin, sahte sebtini kabul ederek kendisine hürmet ettiklerini ve bunu geçmiş günlerde kendisinin kullandığı araçları kullanarak zorla kabul ettirmeye hazırlandıklarını görerek, fırsat kollamaktadır. Gerçeğin ışığını reddedenler, kendi başlattığı bir kurumu yüceltmek için yine bu yanılmazlığı kendinden menkul gücün yardımını isteyeceklerdir. Bu konuda Protestanların yardımına nasıl seve seve koşacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Kiliseye itaatsizlik edenlerle nasıl ilgilenilmesi gerektiğini papalık önderlerinden daha iyi kim bilebilir ki?SZ 89.2

    Roma Katolik Kilisesi, dünya çapındaki tüm şubeleriyle, papalık makamının denetimi altında, ve onun menfaatlerine hizmet etmek üzere oluşturulmuş büyük bir kuruluştur. Dünya üzerindeki her ülkede bulunan milyonlarca kilise üyesine, papaya bağlılıklarını sürdürmeleri talimatı verilmektedir. Hangi ulustan veya devletten olurlarsa olsunlar, kilisenin yetkisini her şeyin üzerinde tutmak zorundadırlar. Devlete bağlılık yemini etseler de, bunun arkasında kendilerini Roma’nın menfaatine aykırı olan her türlü yeminden azat eden Roma’ya itaat yemini vardır.SZ 90.1

    Tarih, Roma’nın ulusların işlerine karışmak, sağlam bir zemin bulduktan sonra da, hükümdarları ve halkı mahvetmek pahasına kendi amaçlarına ulaşmak için gösterdiği kurnaz ve ısrarlı gayretlere tanıklık etmektedir. 1204 yılında Papa III. Innocent, Aragon kralı II. Peter’den şu sıra dışı yemini aldı: “Ben Aragonluların kralı Peter, efendim Papa Innocent'e, onun Katolik haleflerine ve Roma Kilisesine daima sadık ve itaatkâr kalarak, krallığımı ona itaat içinde, Katolik imanını savunmaya ve sapkınlıklara karşı koymaya adayacağıma söz veriyorum.” —John Dowling, The History of Romanism (Roma Kilisesi’nin Tarihi), 5. kitap, bölüm 6, madde 55. Bu, Roma başpiskoposunun gücüne ilişkin olarak “kendisinin imparatorları tahttan azletme yetkisine sahip olduğu” ve “tebaasını adaletsiz hükümdarlara bağlılıklarından azat edebileceği” şeklindeki iddialarla da uyumludur. —Mosheim, 3. kitap, 11. yüzyıl, kısım 2, bölüm 2, madde 9, not 17. (EK’E BAKINIZ.)SZ 90.2

    Ayrıca Roma’nın hiçbir zaman değişmemekle övündüğü de unutulmamalıdır. VII. Gregor ve III. Innocent’in ilkeleri halen Roma Katolik Kilisesinin ilkeleridir. Eğer gücü olsaydı, bunları tıpkı geçmişte olduğu kadar şiddetli bir şekilde uygulamaya koymaktan çekinmezdi. Protestanlar, Pazar gününün yüceltilmesi için Roma’nın yardımını kabul etmeyi düşündüklerinde, ne yaptıkların farkında değiller. Onlar kendi amaçlarını gerçekleştirmeye kararlı iken, Roma ise gücünü yeniden toplamayı, kaybettiği üstünlüğü tekrar elde etmeyi amaçlıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde kilisenin devletin gücünü kullanmasına veya kontrol etmesine; dinsel kuralların laik yasalar zoruyla yürütülmesine; kısacası, kilisenin ve devletin yetkisinin insan vicdanına hükmetmesine yönelik ilke bir kez tesis edildiğinde, Roma’nın bu ülkedeki zaferi kesinleşecektir.SZ 91.1

    Allah’ın sözünde yaklaşmakta olan tehlikeye dair uyarı ve-rilmiştir; buna kulak verilmezse, Protestan dünyası Roma’nın gerçek amaçlarını öğrenecek, ancak artık tuzaktan kurtulmak için iş işten geçmiş olacaktır. Roma sessizce güçlenmektedir. Öğretileri yasama organlarında, kiliselerde ve insanların yüreklerinde etkilerini göstermektedir. Eski zulümlerinin tekrarlanacağı gizli bölmelerde, büyük ve kapsamlı yapılarını hazırlamaktadır. Gizlice ve hiç şüphe uyandırmayacak şekilde, amaçlarına ulaşmak için, darbesini vuracağı zaman gelinceye dek gücünü toplamaktadır. Tüm arzusu üstünlük sağlayabileceği bir zemin edinmektir ve bu şimdiden kendisine verilmektedir. Çok geçmeden Roma unsurunun amacının ne olduğunu göreceğiz ve duyacağız. Allah’ın sözüne inanan ve itaat eden herkes, böylelikle zulümle ve baskıyla karşılaşacaktır.SZ 91.2

    Larger font
    Smaller font
    Copy
    Print
    Contents