İsa, Allah’ın bize olan sevgisinin güvencesiyle, insani birlikteliğin tüm ilişkilerini kapsayan etraflı bir ilke ile, birbi-rimizi sevmeyi emretmektedir. BDD 126.2
Yahudiler almaları gereken şeyle ilgiliydiler; layık olduk-larını düşündükleri güç, saygı ve hizmeti elde etmek için kay-gıyla doluydular. Fakat Mesih, kaygımızın ‘Ne kadar alacağız?’ değil, ‘Ne kadar verebiliriz?’ olması gerektiğini öğretiyor. Baş-kalarına karşı yükümlülüğümüzün standardı, onların bize karşı yükümlü olduğunu düşündüğümüz yerde bulunmaktadır. BDD 126.3
Başkalarıyla olan ilişkilerinizde, kendinizi onların yerine koyun. Onların duygularına, zorluklarına, hayal kırıklıklarına, sevinçlerine ve üzüntülerine girin. Kendinizi onlarla özdeşleştirin, ve onlara, sanki onlarla yer değişecekmiş gibi, onların size davranmalarını arzu edeceğiniz şekilde davranın. Dürüstlüğün gerçek kuralı budur. Bu, yasanın başka bir ifade-sidir. “Komşunu kendin gibi seveceksin” (Matta 22:39). Pey-gamberlerin öğretisinin özü de budur. Göğün bir ilkesidir, ve onun kutlu birlikteliğine layık olan herkeste geliştirilecektir. BDD 126.4
Altın kural gerçek nezaket ilkesidir, bunun en hakiki örneği de İsa’nın hayatında ve karakterinde görülmektedir. Ah, Kurtarıcımız’ın günlük hayatında ne sevecenlik ve güzellik hüzmeleri ışıldamıştır! O’nun varlığından ne büyük bir tatlılık akmıştır! Aynı ruh O’nun çocuklarında da açığa çıkacaktır. Mesih’in içlerinde yaşadığı kişiler ilahî bir atmosferle ku- şatılacaklardır. Beyaz paklık kaftanları, Rabb’in bahçesinden gelen parfümün hoş kokusunu taşıyacaktır. Yüzleri O’ndan gelen ışığı yansıtacak, tökezleyen ve yorgun ayakların yolunu aydınlatacaktır. BDD 127.1
Mükemmel bir karakteri meydana getiren şeye ilişkin gerçek ideale sahip olan hiç kimse, Mesih’in duygudaşlığını ve şefkatini sergilemekten geri kalmayacaktır. Lütfun etkisi kalbi yumuşatmalı, duyguları inceltmeli ve arındırmalı, göksel bir hassasiyet ile adap duygusu vermelidir. BDD 127.2
Ancak altın kuralın daha derin bir anlamı da vardır. Allah’ın çok yönlü lütfunun vekilharcı olan herkes, cehalet ve karanlık içindeki canlara, kendisi onların yerinde olsaydı onların ona vermelerini isteyeceği gibi vermeye çağrılır. Elçi Pavlus “Grekler’e ve Grek olmayanlara, bilgelere ve bilgisizlere karşı sorumluluğum var” dedi (Romalılar 1:14). Dünyadaki en cahil ve en aşağılanmış candan fazla aldığınız Allah sevgisi bilgisi ve O’nun lütfunun zengin armağanlarından tüm aldıklarınız nedeniyle, bu cana da vermek için borçlusunuz. BDD 127.3
Bu, hayatın armağanları ve bereketleri için de öyledir: kardeşlerinizden fazla sahip olduğunuz her şey, daha az ayrıcalık görmüş olanlara karşı sizi o ölçüde borçlu kılar. Zenginliğe, hatta yaşamın konforlarına sahip isek, ıstırap çeken hastalara, dullara ve yetimlere, eğer durumlarımız yer değiştirecek olsaydı onların bize bakmalarını isteyeceğimiz şekilde bakmak için, en ciddi zorunluluk altındayız. BDD 127.4
Altın kural, Dağdaki Vaaz’ın başka bir bölümünde öğre-tilen gerçeği, “Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız” ilkesini dolaylı olarak yeniden öğretmektedir. Başkalarına yaptığımız şeyler, iyi olsun kötü olsun, bereket ya da lanet olarak kesinlikle üzerimize etki edecektir. Her ne verirsek, onu tekrar alacağız. Başkalarına verdiğimiz dünyevi bereketler aynı cinsten geri ödenebilir, ve çoğunlukla da böyle olur. Verdiğimiz şey, ihtiyaç zamanında, çoğunlukla gereksinimizin dört katı olarak bize geri gelmektedir. Fakat bunun yanı sıra, verilen tüm armağanlar, bu hayatta dahi, göğün tüm yüceliğinin ve hazinelerinin toplamı olan O’nun sevgisinin bize daha doluca akmasıyla, geri ödenir. Aynı şekilde verilen kötülük de geri döner. İnsanları rahatlıkla mahkûm eden ya da heveslerini kıran herkes, deneyimlerinde onları geçirttiği yerlerden kendisi de geçecek; kendisindeki duygudaşlık ve şefkat yoksunluğu nedeniyle onların çektiği sıkıntıları hissedecek. BDD 127.5
Bu hükmü Allah’ın bize olan sevgisi vermiştir. O kendi kalplerimizin katılığından nefret etmemizi ve İsa’nın içinde yaşaması için kalbimizi açmamızı sağlamaya çalışır. Böylece kötülükten iyilik çıkar, lanet olarak görünmüş olan şey berekete dönüşür. BDD 128.1
Altın kuralın standardı Hristiyanlığın gerçek standardıdır; bundan eksik olan her şey bir aldatmacadır. İnsanları Mesih’in kendisini uğurlarına verecek kadar büyük değer verdiği varlıkların değerini hafife almaya yönlendiren bir din; bizi onların ihtiyaçlarına, sıkıntılarına veya haklarına karşı ilgisiz olmaya yönlendiren bir din, sahte bir dindir. Fakirlerin, sıkıntı çekenlerin ve günahkârların isteklerini hafife aldığımızda, Mesih’i ele verenler olduğumuzu kanıtlamış oluruz. İnsanlar Mesih’in adını taşıdıkları halde hayatlarında O’nun karakterini inkâr içinde yaşadıkları için, Hristiyanlık dünyada bu kadar az güce sahiptir. Bu şeylerden ötürü Rabb’in adına küfredilmektedir. BDD 128.2
Elçisel kilisede, dirilmiş Mesih’in görkeminin üzerlerine yansıdığı o parlak günlerde, hiç kimsenin “sahip olduğu herhangi bir şey için ‘Bu benimdir’ de[mediği]” yazılmıştır. “Aralarında yoksul olan yoktu.” “Elçiler, Rab İsa’nın ölümden dirildiğine çok etkili bir biçimde tanıklık ediyorlardı. Tanrı’nın büyük lütfu hepsinin üzerindeydi.” “Her gün tapınakta toplanmaya devam eden imanlılar, kendi evlerinde de ekmek bölüp içten bir sevinç ve sadelikle yemek yiyor ve Tanrı’yı övüyorlardı. Bütün halkın beğenisini kazanmışlardı. Rab de her gün yeni kurtulanları topluluğa katıyordu” (Elçilerin İşleri 4:32, 34, 33; 2:46, 47). BDD 128.3
Göğü ve yeri araştırın, duygudaşlığımıza ve yardımımıza ihtiyacı olanlara karşı yapılan merhamet işlerinde açığa çıkan hakikatten daha güçlü bir şekilde ortaya konulan bir hakikat bulamazsınız. İsa’da olan gerçek budur. Mesih’in adını taşıyanlar altın kuralın ilkelerini yerine getirdiklerinde, elçilerin zamanında olduğu gibi güç yeniden müjdeye eşlik etmeye başlayacaktır. BDD 129.1